Başbakan Davutoğlu, HDP'ye yönelik, "Anayasa'yı herkesle tartışırım ama Türkiye'nin bütünlüğünü, dirliğini kimseyle tartışmam" dedi. Bir basın mensubunun "Dün sayın Cumhurbaşkanı ile bir araya geldiniz. Başka terör olmak üzere birçok konu konuşulduğunu biliyoruz. Detayları vermeniz mümkün mü acaba?" şeklindeki soruyu Davutoğlu, "Bildiğiniz gibi ben Sırbistan'a gidiyorum, Sayın Cumhurbaşkanımız da Suudi Arabistan'a gidecekler. Bu hafta da Perşembe günü yılbaşı olacak, normal haftalık görüşmemizi yapma imkanımız olmayacak. Yurtdışı seyahatleri öncesi İstanbul'da bir görüşme gerçekleştirmekte fayda münazara ettik. Daha önce planlanmış değildi. Dün bir telefonla teyitleşerek görüştük. Tabi birçok konuyu ele aldık. Terörle mücadele başta olmak üzere Irak ve Suriye'deki gelişmeler... Ayrıca önümüzdeki günlerde muhalefet liderleriyle de görüşme gerçekleştireceğim. Genel haftalık, olağan görüşmemizi daha erkene alarak 2015'in son görüşmesini gerçekleştirmiş olduk. Sayın Cumhurbaşkanımız ile ne zaman bir araya gelsek, çok geniş bir gündemi paylaşmam ihtiyacı var; çünkü her gün yeni gelişmeler oluyor. Bu gelişmeleri istişare etmek ve bu gelişmeler çerçevesinde birlikte atacağımız adımları değerlendirmek için haftalık olağan görüşmemizi erkene almış olduk" diye cevapladı. "DOĞRU OLAN BAŞKANLIK SİSTEMİDİR" "Yeni anayasa ile ilgili parti liderleriyle görüşmeleriniz de bu hafta başlayacak. Nasıl bir yol izleyeceksiniz, bu konuda bir takvim var mı kafanızda. Ayrıca önceki gün yapılan yazılı açıklamayla HDP yönetimiyle görüşme olmayacağını duyurmuştunuz. Bu konuda da bir değerlendirme alabilir miyiz" şeklindeki soruya ise Davutoğlu şöyle yanıt verdi: "Cumartesi günü geçtiğimiz dönemde, yani 2011 yılında yeni Anayasa çalışmalarına katılmış bütün arkadaşlarımı İstanbul'a davet ettim. Orada Anayasa uzlaşma komisyonunda görev almış arkadaşlar. Parti içinde anayasa çalışmalarına katılmış arkadaşlarım, Zaten son MKYK'da da kendilerine böyle bir toplantı yapacağımı ifade etmiştim. Cumartesiyi pazara bağlayan gece bütün bu müktesebatı kendilerinden dinledim. Tabi o zaman Dışişleri Bakanı olarak süreci takip ediyordum; ama yoğun dış politika gündemi dolayısıyla detayları tekrar dinleme ihtiyacım vardı. Dolayısıyla arkadaşlarımı çağırdım uzun bir gecede 2007-2011 anayasa süreçlerinde yaşadıklarımızı, yöntem olarak ve muhteva olarak dinledim. Sayın Kılıçdaroğlu'na ve sayın Bahçeli'ye giderken herhangi bir ön yargımız yok. Zihnimde bir yöntem var, bu istişarelerden sonra şekillenmiş olan. Geçmişte 2 yöntem 2007 sonrasında AK Parti'nin kendi çalışması olarak parti mutfağında hazırlayıp sunması yöntemi var, 2011'den sonra da uzlaşma komisyonu olarak bütün partilerin katıldığı önü açık bir yöntem denendi. İkisinde de istediğimiz neticeyi alamadık. Şimdi bu tecrübelerden de bilistifade önümüzde de ciddi bir siyasi istikrar dönemi var. Dolayısıyla Sayın Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ile yöntem etrafında hiçbir ön yargı taşımayan bir istişarede bulunacağız. İçerik bağlamında da önemli olan anayasanın ruhudur. Şekli ve formundan önce anayasanın ruhunun üzerinde mutabık kalmak lazım. Yani özgürlükçü, insan odaklı, vatandaşı esas alan, devleti vatandaşın kurduğu, vatandaşın devleti tamamladığı ve insanoğluna dayalı bir anayasa çerçevesini kendileriyle paylaşacağım. Tabi bu ruhta bir mutabakat sağlanırsa, tabi detayları var bunların, çok açık yüreklilikle de yine hiçbir önyargı taşımadan en doğru hükümet yönteminin ne olacağı konusunda kendileriyle paylaşacağım. Şimdiden hiç kimsenin 'Şu yöntem doğru değil, şu hükümet modeli doğru değil, şu meseleler gelirse konuşmam' gibi bir yaklaşım içine girmemesi doğru olur. Bizim daha önce sunduğumuz anayasa taslağımız var. Onu da dün hafta sonundan bilistifade bütünüyle detaylı olarak tekrar gözden geçirdim. Dolayısıyla zihnimde çok açık ve net bir tablo var. Ama bu net tablo tartışılmaz değil, konuşuruz, hep beraber özgürlükçü bir anayasayı yapmamız lazım. Bizim için bu anayasanın kurumsal formu itibariyle doğru olan Başkanlık sistemidir. Ve bunu biz daha önce de dile getirdik. Bunu da konuşurken kimsenin konjektürel bakmasını tavsiye etmem. Yani bu dönemdeki siyasi liderler hepimiz geçiciyiz. Öyle bir Anayasa yapalım ki, öyle bir hükümet modeli ortaya koyalım ki; 50 sene sonra bizim torunlarımız onu idare ederken de rahat etsinler. Ama kişiselleştirirsek, şöyle olursa ben karşı çıkarım, böyle olursa doğru olmaz diyerek yapacağımız konjektürel analizlerin hepsi bizden sonraki nesiller için sıkıntı doğurur. Benim niyetim ve hedefim bu görüşmelerde tamamiyle özgürlükçü, katılımcı, güçler ayrılığı prensibine dayalı çağdaş bir anayasanın yazılabileceği inancını taşıyorum. Bunu yapabilmemiz için konjektürel şartlardan çıkmamız lazım. Kişiselleştirmeden, bir takım şartlar ortaya koymadan, bir takım önyargıları zihnimizden silerek, oturduğumuz zaman dediğim gibi torunlarımızın ve onların torunlarının dahi büyük bir revizyona ihtiyaç hissetmeden kullanabileceği, içinde yaşayabileceği, saygıyla hürmetle üzerinde yemin edebileceği ve gereğini yapabileceği bir anayasayı birlikte yapmamız lazım. Bu sadece hükümetimizin görevi değildir. Öyle olmuş olsaydı bunu sadece bir AK Parti meselesi olarak görmemiz iktiza ederdi. Açık da söylüyorum 380 milletvekilimiz de olsaydı ben bu yöntemi tercih ederdim. Yani Anayasa'yı Meclis'te de değiştirebilecek olmuş olsaydık; çünkü doğru olan yöntem bu." "KİMSEYE NEZAKETSİZLİK YAPTIĞIM GÖRÜLMEMİŞTİR" "Peki o zaman HDP ile niye görüşülmüyor" diyen Davutoğlu, "Çok açık bütün olanlar kamuoyumuzun önünde oluyor. Ben seçim sonrasında hiçbir ayrım, ön yargı gözetmeden herkesle görüşeceğimizi ifade ettim. Ve buna sağdık kalarak da bir randevu talebimde bulunurken bir ayrım gözetmeden randevu talebinde bulundum. Bu da kamuoyumuzun önünde cereyan etti. Ama randevu talebinden sonra, hadi öncekileri diyebiliriz ki bir siyasi polemiktir ya da alışkanlıklarıdır. Maalesef eskiden beri terörü mazur görüyorlardı, hadi bunların dünya görüşü bu diyelim. Ama randevu talebinden sonra aynı tutumu sürdürmeleri, sürdürmelerinin ötesinde hakaretamiz bir şekilde birkaç gün sonra kendilerini ziyaret edecek bir misafire saygısızlık ifade eden açıklamalardan sonra onları muhatap almam şahsi olarak da bulunduğum makam olarak da doğru değildir. Ben muhatabımda 2 hususiyete önem veririm. Her şeyde anlaşmazlığa düşebiliriz, her konuda farklı kanaatlere sahip olabiliriz. Aynı kanaatlere sahip olsak aynı partide olurduk; ama 2 şey önemli. Niyette samimiyet önemli, üslupta ve yöntemde de ciddiyet önemli. Bu randevuyu talep eden bu ülkenin Başbakan'ı ve yüzde 49,5'luk destekle, aslında böyle bir diyaloğu da o desteğe dayanarak yapmış bir Başbakan. Ve benim hayatımda hepiniz takip edersiniz kimseye nezaketsizlik yaptığım görülmemiştir. Ama bana karşı yapılan bir nezaketsizliği içime sindireceğimi zannediyorsa buna da izin vermem. Çünkü şahsen tevazu gösterebilirim; ama destek aldığım millet adına tevazu gösteremem. Ben randevu talep etmişim, açık bir şekilde niyetlerindeki samimiyetsizliği ortaya koymuşlardır. Anayasa'yı konuşmak için gideceğim, sanki böyle bir gündem yokmuş gibi, benden hesap soracaklarını ima edecek şekilde; 'Sur'da, Cizre'de şunları şunları soracağız.' Bana hesap soracaklarına Sur'u, Cizre'yi hendeklerle barikatlarla zindan yerine çevirenlerden hesap sorsunlar. Hesap soramıyorlarsa sussunlar. Hem teröre destek verecekler, hem kendileriyle özgür, demokratik bir Türkiye inşası için anayasa konuşmaya gelecek olan Başbakan'a şart koşacaklar" şeklinde konuştu. "HESAP SORUN BUNLARDAN HESAP" "Dün benim randevu talebini reddetmem sonrasında DTK diye hangi yasal zemine oturduğu belli olmayan bir yapının açıklamalarını da gördünüz" diyen Başbakan Davutoğlu "Hani Türkiyelileşmekten bahsediliyordu. Hani Türkiyelileşeceklerdi. Hani Türkiye toplumunun bir parçası olacaklardı. 7 Haziran'da bu samimiyetsiz beyanlara inanan ve bu partiye oy veren vatandaşlarımıza sesleniyorum. Hesap sorun bunlardan hesap. 'Siz bizi Türkiye'yi bölmeye dayanan bir proje için alet mi ettiniz bizim oylarımızı' diye hesap sorması lazım bu vatandaşlarımızın; çünkü inanıyorum ki birçok aydın aslında HDP'ye, PKK'ya taviz vermeyecek birçok insan HDP'ye oy verdi. Onların hesap sorması lazım. Niyetleri ortaya çıktı. Anayasa'yı herkesle tartışırım; ama Türkiye'nin birliğini bütünlüğünü kimseyle tartışmam. Herkesle barış içinde nasıl bir gelecek inşa edeceğimizi konuşurum; ama hendeği barikatı savunanlarla, hendek ve barikatla mücadele edenlerin haklı mücadelesini tartışmam. Her şeyi konuşurum; ama bu hendek ve barikatları kaldırmak için canını ortaya koyan, oradaki çocukların okula gidebilmesi için kanını döken Mehmetçiğin kanının kimseyle tartışmam. Bu niyet meselesi. Niyetleri sahih değil. Ne konuşacağız o zaman" dedi. "İSTERSE KANDİL'E GİTSİN ÇAYINI İÇSİN, BU FİLM SENARİSTİ" Davutoğlu, "İkinci mesele ciddiyet meselesi. Niyet sahih olmadığında dahi diyelim bir müzakere yürütürsünüz doğru görmem ama. Karşınızdakinde de ciddiyet ararsınız. Biz bir film senaryosu çeviriyor değiliz. Türkiye ateş çemberinin ortasında, yüzlerce askerimizi, polisimizi şehit vermişiz. Yok çay içecekmişiz de, kaçak çaymış da... Gitsinler çaylarını kiminle içeceklerse içsinler. İsterse Kandil'e gitsin çayını içsin, bu film senaristi. Türkiye ateş içinde olacak, etrafımız ateş çemberi olacak, beyefendi kaçak çaydan bahsedecek ben de o masaya oturacağım öyle mi? Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gelen herkes bu milleti temsil etmenin ciddiyetini taşıyacak. Gece ürettiği bazı esprilerle bizimle istihza edeceğini düşünenler önce bir ciddiyet testinden geçecekler. Ya samimi, ciddi olurlar bizim bütün kapılarımız açık olur. Ya samimiyetten uzak dururlar, ciddiyeti de unuturlar o zaman da onlara hadlerini bildiririz. Siyaset nezaket meselesidir, samimiyet meselesidir. Dolayısıyla bütün bunları 2 gün içinde dinledikten sonra onların kapısına gideceğimi düşünüyorlarsa ya beni tanımıyorlar, ya bu milleti tanımıyorlar" şeklinde konuştu.
Editör: TE Bilisim