Fatma Garan Diyarbakır'ın Mensur Anonim Halk Edebiyatı ürünlerinden örnekler Halk hikayeleri Geleneksel sözlü halk anlatıları içerisinde konu, şekil ve söyleyiş bakımından farklı bir tür olan halk hikayeleri, şaman, ozan, meddah ve aşıkla devam eden tarihi süreçte yüzyıllardır kendine has belirli tarz ve kurallar içerisinde süregelmektedir. 15. yy.’dan sonra destan söyleyen ozanın yerini, halk hikayesi anlatan aşık almıştır. İlk zamanlarda Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin ve Yusuf ile Züleyha gibi Arap ve İran edebiyatlarının klasik konularını, aşık tarzı halk hikayesi formatında işleyip anlatan aşıklar, daha sonraları halk arasında yaşanmış destan ve türkülere konu olmuş eski veya yeni aşk ve kahramanlık olaylarını da halk hikayesi biçiminde düzenleyerek, anlatmaya başlamışlardır. Halk hikayelerinde konular ve anlatılan olaylar, gerçek veya gerçeğe yakındır. Olağanüstülüğe ve masallarda yer alan unsurlara çok az yer verilir. Bazı hikayeler ise kaynaklarını tarihi olaylardan alır. Ancak bu olay, destanlardaki gibi çok önemli bir olay olmayabilir. Eski türk destanları tamamen manzum veya nesir anlatımlı milli eserlerdir. Halk hikayelerinde ise nazım- nesir karışıktır. Yani türkü ve anlatım iç içedir. Olayların anlatımı nesirle yapılır, kahramanlar acılarını, mutluluklarını ve heyecanlarını şiirle dile getirirler. Diyarbakır’dan halk hikayesi kapsamında, ele alıp derlediğimiz tek bir hikaye vardır. Suzan Suzi hikayesi kaynak kişimiz tarafından şöyle anlatılmıştır: Suzan Suzi “Dicle Nehri kenarında bulunan Kırklardağı’ndaki ziyarete, çocuğu olmayanlar gelip dilek dilermiş. O zaman Diyarbakır’ın zengin Süryani ailelerinden birinin de hiç çocukları olmuyormuş. Kadın, Kırklar Ziyareti'ne gelip dilek dileyip, adak adamış. Neticede bir kız çocuğu olmuş ve adını Suzan (kimileri de Suzi derler) koymuş. Her yıl doğum gününde, annesi onun için Kırklar dağında bir kurban kestirirmiş. Gel zaman git zaman Suzan büyüyüp güzel bir genç kız olmuş. Müslüman komşularının oğlu Adil'le, birbirlerine aşık olmuşlar. Yine bir doğum yıl dönümünde, annesi Suzan’ı kurban kesmek için Kırklar Dağı’na götürdüğü esnada Suzan’la Adil gizlice buluşup birlikte olmuşlar. Kırklar ziyareti, bu beraberlikten ötürü bu iki genci çarpmış, derler. Suzan, dönüş yolunda On gözlü köprünün oralarda Dicle’de boğularak ölmüş. Suzan’ın ölümünden sonra Adil de aklını yitirip perişan olmuş. Bu olayın üzerine yakılan türkü de şu şekildedir: Kırklar dağının yüzü Karanlık sardı düzü Ben öleydim Suzan suzi Ziyaret çarptı bizi Köprü altı kapkara Anne gel beni ara Saçlarıma kumlar dolmuş Tarak getir de tara Köprünün orta gözü Sular apardı düzü Ben öleydim Suzan suzi Dicle ayırdı bizi
Editör: TE Bilisim