Bu yazımda Ulu Camii hakkındaki rivayetlere değineceğim. Vehbi Cem Aşkun, Ulu Cami hakkında şu rivayetlere yer vermektedir: “Vaktiyle camii istasyon civarındaki ‘Gazhane’ denilen mevkie yapılacakmış; fakat bir türlü muvaffak olmamışlar. Caminin yapılması için icap eden malzeme gündüz akşama kadar gazhaneye taşınmış sabahleyin kalktıklarında aynı malzemenin caminin bu günkü yerinde olduğunu görmüşler ve aynı hal 40 gün devam etmiş. Nihayet ihtiyar bir zat peyda oluyor. Caminin gazhaneye değil hali hazır yerine yapılmasını söylüyor ve nasıl yapılacağını da izah ediyor. Sonra gözden kayboluyor. Bunun üzerine derhal ihtiyarın dilediğini yerine getiriyorlar ve o zatın da Hızır olduğuna kani olarak caminin ilk direğini onun görüldüğü yere dikiyorlar. Adına ‘Hızır Direği’ diyorlar." Yine başka bir rivayete göre ise bu direk hakkında şöyle anlatılmaktadır: “Caminin içerisi oldukça büyük ve geniştir. Caminin üç adet kapısı bulunmaktadır. Camiinin bu kadar büyük olmasına rağmen, en kalabalık günlerde bile kolay kolay dolmaz. Dünün mimari tarzına göre caminin içinde birçok direkler vardır. Bunların arasında Hızır direği ayrı bir önem taşır. Herkes bunun dibinde oturur. Hatta daha ileri vararak buraya nur yağdığını bizzat gördüklerini söyleyenlerde çoktur. Bilhassa bayanların inancı oldukça fazladır. Hepimizin de bildiği gibi Hızır, insanların en zor ve dar günlerinde yardım eden ve imdadına ulaşan bir kişidir. İnsanlar zorda kaldıkları zaman Hızır'ı çağırırlar. Hızır'ın nur yüzlü, uzun beyaz sakallı meçhul bir şahsiyet olduğuna inanılır. Buradaki Cami-i Kebir’de yatan zat da böyle bir Hızır’dır. Yaşlıların rivayetine göre, bir gün bu Hızır Direği’nin dibine gayri meçhul bir çocuk bırakılmış. Bunun üzerine direğin dibinden büyük bir su çıkmış ve ne yapmışlarsa suyu kesememişler. Sonuçta 40 yapağı yün tıkamak suretiyle durdurmaya muvaffak olmuşlar.” (Hikmet Denizli, Sivas Tarihi ve Anıtları, Sivas 1998, s. 47–52.) Bir sonraki yazımda peygamberler diyarı  olarak varsayılan Diyarbakır ilimizden  bahsedeceğim.
Editör: TE Bilisim