Diyarbakır evlerinin yapımında Anadolu’nun köklü geleneğini Doğu’dan ve Mezopotamya’dan gelen etkilerle beslenmiş ve yörede var olan her kültürün katkısıyla yeni sentezlere ulaşmıştır. Diyarbakır evlerinin biçimlenişinde “Yazları çok sıcak, kışları çok soğuk” geçen yöre ikliminin etkisi de büyüktür. Bu yüzden, eski Diyarbakır evleri; “yazlık” “kışlık” ve “mevsimlik” bölümler halinde yapılmıştır. Yazlık bölüm, en özenli ve en süslü odaların yer aldığı kısımdır. Daima kuzeye bakan, kuzey rüzgarlarına açık eyvanların altında, “soğukluk” denilen ve bazen içerisinde küçük bir taş havuz da bulunan odalar yer alır. Yazları, dışarıda gölgede 45-50 dereceyi bulan sıcaklık, yöreye özgü bir odada 20-25 dereceye düşer. Avlularla çevrelenmiş evlerin sokaklarla buluşma noktası, kuşkusuz kapılardır. Kapılar, hem sokakla buluşma, dışa açılma hem de ev içi hayatı koruma, sakınma işlevini üstlenir. Eyvan ise Diyarbakır evlerinin en göze çarpan mimari unsurudur. Evin bütün zenginliğini kendinde toplar. Genellikle kırık kemerlidirler. Evlerin bol güneş alması için genellikle çok sayıda pencereleri mevcuttur. Diyarbakır evlerinde avlu, eyvanın devamı ve tamamlayıcısı niteliğindedir. Şiddetli soğuk geçen günler dışında hayat eyvan ve avluda geçer. Avlular sokağa tamamen kapalı olduğu gibi komşu evlerden de görünmezler. Eski Diyarbakır evlerinde “Haremlik ve Selamlık” olarak iki bölüm mevcuttur. Bu evlerin en önemli odası ise “Mabeyn” odasıdır. İki bölümü birbirine bağlayan bu odadan, evin erkeği harem kısmına geçer. Mutfaklarda evlerin harem kısmında bulunur. Ve tek kemerli bir eyvan şeklindedir. Avluya açık olan mutfağın zemini taşlarla döşelidir. Diyarbakır eski evlerine en iyi örnek olarak bilinen Cemil Paşa Konağı, İskender Paşa Konağı ve halen Diyarbakır’da Kültür Müzesi haline getirilen ve 1820 yılında yapılan Cahit Sıtkı Tarancı’nın, Ziya Gökalp’ın, Esma Ocak’ın vs. evleridir. Diyarbakır Sur İçi geleneksel konutlarında, alanları fiziksel açıdan sınıflanır. Açık, yarı açık veya yarı kapalı, kapalı nitelikleriyle tanımlanır. Kapalı alanlardan; helâ, banyo, kiler, bodrum, yemiş odası, sandık odası, depo gibi alanlar, ıslak ve servis alanlarıdır. Kapalı alanlardan yemeye, yatmaya ve oturmaya ayrılanlar oda tanımına girerler. Çamaşır odası, ayrı bir yemek odası, konuk odası (salon), dikiş odası, okuma odası gibi çok özel olanlar yaşamımıza sonradan girdiği için geleneksellerinde bulunmaz. Bu nedenle biz odadan, bu konutlarda yukarıdaki işlevleri amaçlıyoruz. Yemek işlemi genelde bu konutların oturma odalarında sürdürülür. Dahası aile kalabalık ise ve kışın ısınma sorunu olduğu için, burada yatmasında sakınca olmayanlara (çocuk, genç vb.) yatak odası görevi de yapar. Ancak ebeveyn yatak odası daima sadece kendilerine ayrılmış, korunaklı, kitlenir ve örtülü (mahrem) alanlardır. Bu nedenle oda deyince, akla ilk gelenin oturmaya ve konuk ağırlamaya ayrılanını tanımlamış oluyoruz. Gerektiğinde yatılabilen, çoğu kez yemek yeme görevini de üstlenen odanın asıl görevinin oturma olduğunu, burada konukların da ağırlandığını belirtmeliyiz. Yatak odasının tek görevi vardır ve o kişiye özeldir. Kalabalık ailelerde aynı cinsten 2-3 kardeşe de ayrılmış olabilir.
Editör: TE Bilisim