Diyarbakır, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizin yaşam kaynağı olan Dicle nehrinin kıyısında kurulmuş, tarih kokan bir il. Peygamber mezar ve makamlarıyla, sahabeleriyle, aziz ve kral mezarlarıyla, karpuzları, kebapları, Çin Seddi'nden sonra en uzun surlarıyla bilinen Diyarbakır, birçok Anadolu kenti gibi eski ve yeni şehir olarak ikiye ayrılıyor. Eski Diyarbakır denilen kısım surlarla çevrilidir. Eski şehir, yani sur içi tarihi dokusu ve mükemmel sofra salonları ile bilinir. Yeni şehir ise lüks apartmanları, alışveriş merkezleri, kafeleri, restoranlarıyla tam bir metropol halini almış … Şehrin gelişmesine ve insanların yaşam tarzının değişmesine paralel olarak elbette ki yöresel mutfak da farklılık göstermiştir. Önceleri evlerde hazırlanan pek çok gıda maddesi yerini hazır yiyeceklere bırakmış durumda. Buna karşın kentin yerli aileleri ve kırsal kesimlerinde hala kış hazırlıkları sürmektedir.. Oyulup kurutulan patlıcanlar, biberler ve kabaklar, üzümden yapılan pestiller, sucuklar, otlu peynirler, kavurma, pastırma ve et sucukları yazdan kışa geçiş hazırlıklarının başlıcalarıdır.. Bol yağlı, acılı, ekşili mutfağıyla ün salmış olan Diyarbakır, Doğu ve Güneydoğu Anadolu mutfağının tipik özelliklerini de taşıyor. Zeytinyağı bölgede pek rağbet görmüyor. Et, çoğu kez patlıcan, biber ve domatesle birlikte kullanılıyor. Tarım alanına göz attığımızda ise buğday, arpa, pirinç, mercimek, pamuk, mısır, darı ve tütün yetiştirildiğini görüyoruz. Meyvecilik çok fazla gelişmemiş. Gelin görün ki kavun ve karpuz dendiğinde Diyarbakır akla geliyor. Bunlardan özellikle kalın kabuklu olanlar, belli yöntemlerle uzun süre saklanabiliyorlar. Diyarbakır yöresini özetleyen bu kısa girişten sonra kış hazırlığını anlatayım. Diyarbakır da kış hazırlığı genellikle Eylül ayında yani sonbaharın ilk ayında başlardı. Diyarbakır’ın sonbaharı yaz aylarından daha serin, uzun ve güzel geçer. Eskiden kış hazırlığına önce odun ve kömürden başlanırdı. Çünkü o dönemlerde kentteki tüm binalar odun ya da kömür sobası ile ısıtılırdı. Kalorifer yalnızca resmi binalarda bulunurdu. Bu yüzden odun ve kömür önemliydi... Kentin odun pazarları çeşitli semtlerdeki boş arsalara kurulurdu. En çok da eski Yoğurt Pazarı ile İçkale surları bitişiğinde Arbedaş gözesi çevresindeki sur diplerinde toplanır ve satışa sunulurdu. Diyarbakır’a odun, kırsal alanlardan Dicle Nehri üzerinden ‘Keleklerle’ getirilirdi. Dicle nehri üzerinde On Gözlü köprüden başka köprünün olmadığı dönemlerde şimdiki Fiskayası köprüsünün kurulduğu nehir kıyılarına yanaşan keleklerden indirilen odunlar eşek ve katırlarla odun pazarlarına taşınır, satışlar buralarda yapılırdı. Ayrıca, gezici odun satıcıları vardı. Bunlar da yine eşeklere, katırlara yüklenmiş odunları mahalle aralarında pazarlıkla satardı. Yine sırtlarında odun satıcıları sokak sokak dolaşır, “kuru odun” diye bağırır, hem odun satar hem de kapı önünde ellerindeki tehre ve baltalarla odunları sobalara sığacak ölçüde kırar veya keserlerdi.…
Editör: TE Bilisim