Ekrem Sunar Diyarbakır, beş bin yıllık geçmişiyle tarihin her döneminde büyük medeniyetlerin ticaret, kültürel, ekonomik ve siyasi hareketlerin merkezi olmuştur. 33 medeniyete beşiklik etmiş; geçmişin izlerini günümüze taşıyan ve ‘sırları taşlarında saklı’ bir dünya kentidir. * * * Diyarbakır ‘Açık Hava Müzesi’ neden olmasın? Kanıt mı? Tarihçi değilim, ama tarihçiler kayıtlara geçirmiş. Surlar başlı başına bir ‘Kitabe Müzesi.’ Çin seddini, set olarak kabul edersek, dünyanın en uzun surlarına sahip. Yapısı, sağlamlığı, taşıdığı yazıtlar, kabartmalar ve şekillerle bu surlarda 12 uygarlığın kitabelerini okumak mümkün. Şehri bir Kalkan balığı gibi kuşatan 5 kilometre uzunluğundaki surların duvar yüksekliği 12 metre olup, 82 burç ve 16 kalesi var. Bunlar tek başına bir kitabeler müzesi. Diyarbakır’ın kalbi bu surlarda atıyor. Camiler, hanlar, hamamlar, köprüler dimdik ayakta. Bir de çocukluğumuzun geçtiği bazalt taşlı, toprak damlı evlerimiz betonlaşmaya direnebilseydi? Ne güzel olurdu. Estetik, tarihle bütünleşmiş olacaktı. * * * Estetik konusunda yitirdiğimiz çok ise, koruyabildiklerimiz de var. İşte Cemil ve İskender Paşaların konakları, Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Gökalp, Esma Ocak, Ahmet Arif ve de diğer evler. Önemli olan, bu müze şehir sokaklarında gözlerimizi kapatıp tarihi yakalamaktır. İşte o zaman Cahit Sıtkı Tarancı’nın ‘Yaş Otuzbeş’ine, Ahmet Arif’in ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’e, Sezai Karakoç’un ‘Diriliş Çağrısı’na, Av. İhsan Biçici’nin ‘Delilo’suna, Mığırdıç Magrosyan’ın ‘Gavur Mahlesi’ne kapılır, Celal Güzelses’in ‘Binmiş Faytona Gider Seyrana’ türküsünü dinlersiniz. Sonra da Mahsun Kırmızıgül’ün ‘Hepimiz kardeşiz bu öfke niye?’ diye başlayan ‘Kardeşlik Türküsünü’ söylersiniz. * * * Diyarbakır neden ‘Açık Hava Müzesi olmasın?’önerime bunlar yetersiz diyor iseniz, size yukarıdaki önerimi destekleyen bir diğer önerim: * * * Komşu bir kentimiz ‘İnanç Turizmi’ ile işe dört elle sarılırken, biz de eksik olan ne? İşte, İslam âleminde 5. Harem-i şerifi olarak kabul gören Ulucami, Hiristiyan âleminde ise kutsal mekânlar olarak kabul edilen Meryemana Kilisesi, Surp Giragos Kilisesi, St George Kilisesi, Protestan Cemaati Kilisesi, Surp Sarkis Kilisesi ve Mor Petyum Kilisesi. Daha da önemlisi; Miladi 27 Mayıs 638 tarihinde Diyarbakır’ın fethi sırasında şehit düşen ve aralarında İslam Ordularının efsane komutanı Hz. Halit bin Velid’in oğlu Hz. Süleyman’ın da bulunduğu 27 sahabenin bir aradaki mekanları. Diğer sahabelerden Hanceri Güzel lakaplı Ebul Mucin hazretleri, Malik-i Ejder hazretleri, Fetihten sonra Diyarbakır’da ilk Cuma namazını kıldıran şehrin ilk valisi Sultan Sa’saa el-Abdi hazretleri, Fetih sırasında sahabelere matarasıyla su dağıtan Şeyh Matar lakaplı Mirisyap hazretleri, Sa’ad bin Vakkas hazretleri, Ebu Nasri Magire hazretleri ve diğerleri; Şehrin değişik semtlerindeki mekânlarında sessizce ilgi bekliyor. * * * Ve bu ‘kutsal mekânlar’ da yetersiz diyor iseniz? Ben de ‘Diyarbakır’ın Medeniyetlerin beşiği bir kent olduğunu’ ve ‘Neden Açık Müze olmasın’ önerimden vazgeçiyorum.
Editör: TE Bilisim