Ekrem Sunar Nüfusu bir buçuk milyona ulaşan ve Avrupa Birliği sürecinde sıkça vurgulanan bir şehirdir Diyarbakır. Bu ‘Şehri kadim’i ziyaret eden Avrupa Parlamentosu heyetlerinden de zaman zaman açıklamalar oldu: “Türkiye’de gelişme olup olmadığını göreceğimiz yer İstanbul değil, Diyarbakır’dır” diye. Bir de heba ettiğimiz barış sürecini ‘kalıcı bir barışa’ çevirebilseydik, Diyarbakır’ın madalyonda gözüken iki yüzü de gülecekti. * * * Diyarbakır kabuğunu değiştiriyor. Bu değişimle günümüzde dört farklı bir görünüm sergiliyor. Birincisi; tarihteki Amida, Amed ya da Diyarbekir. İkincisi: 1950 yılından sonra Ofis ve çevresi. Üçüncüsü; surlara yaslanarak ayakta kalmaya çalışan Diyarbakır. Dördüncüsü; Karacadağ ve Ergani’ye doğru modern bir şehircilik anlayışıyla hızla gelişen Diyarbakır. * * * Ofis ve çevresi ile Kayapınar olarak bilinen Metropol, Dicle Kent, 75. Yol, Gaziler ve bunlara paralel olan Toplu Konutlar yerleşim alanları kendini kurtarmış. Bu gelişmelerle Diyarbakır Kriterleriyle, Kopenhag Kriterleri arasındaki mesafe büyük ölçüde kapanmış durumda. Buralarda yok yok, her marka, her kalite fazlasıyla var. Lüks binaları, geniş bulvarları, yeşil alanları, alış-veriş merkezleri, plazaları, gece kulüpleri, diksiyon, bale kursları, bowling salonları, türkü kafeleri, otelleri, sanat sokağı, sinema, tiyatro, yayınevleri ile Avrupai bir görünüm sergiliyor İşte, madalyonun ön yüzündeki Diyarbakır vitrininde bunlar gözüküyor. * * * Madalyonun arka yüzünde ise; Fi tarihinde Diyarbakır’ı ziyaret eden bir gazeteci arkadaşımın gözlemleriyle; “Merkezden taşarak surları içerden zorlayan, genellikle yığma binalarla, sur içi tarihi dokusu ile estetiğini tamamen yok olmuş bir Diyarbakır. Diğeri de, surları dışarıdan sarmaşık gibi sarmalayan ve hayata tutunmak için sırtını surlara dayamış, pamuk ipliği ile de olsa ayakta kalmaya çalışan bir Diyarbakır görünüyor. İki taraftaki insanların surlarla ilişkisi sarmaşığı çağrıştırıyor. Surlara yaslanarak hayata tutunmaya çalışan bu iki yakada yaşayanların kaybedecek pek bir şeyleri yok. Çünkü sahip oldukları bir şeyleri de yok. Çocuklar sokaklarda taşlarla oynuyor, taştan ev yapıyorlar. Yaşları 3-5 arasında değişen bu çocukların elleri sertleşmeye başlamış. Ellerindeki sertlik büyüdüklerinde ‘ya kalplerine sıçrarsa’ diye bir korku sarıyor insanı.” Bu nedenle madalyonun arka yüzündeki görüntü pek iç açıcı değil.
Editör: TE Bilisim