Orhan YALÇIN

MÜCADELE HABER- Adı ilk kez çıktığı yer olan Asya kıtasındaki Çin'den duyulacaktı. 2019 yılının Aralık ayında Çin’in Wuhan kentindeki bir hayvan pazarında 'nasıl ve niçin'lerle ortaya çıktığı çözülmez soru ve gizemlerle dolu olan bu canlıya tıpkı yeni doğmuş bir bebeğe isim koyulması gerektiği gibi ona da bir isim koyulacak ve hünerleriyle de ses getirmesi gerekecekti. Hem de öyle şöyle, sıradan ve soysuz bir isim, masum ve pasif bir canlının hareketi olmayacaktı. Çünkü öyle beylik, hanlık, şahlık bir isim koyulacaktı ki; şimdiye kadar tahmin edilmeyen, beklemeyen hatta ve hatta olasılığı dahi düşünülmeyenleri ileride yaşattacağı için evren varolduğu sürece 7'den 70'e hiç kimsenin, hiçbirimizin, hiçbir canlının asla ve asla unutamayacağı bir isim olacaktı.


Dediğim gibi; beylik bir isim olacağı kadar zamanla da yapacak, edecek, alacak ve yaşatacaklarıyla tüm dünyaya nam salıp hızla yayılacağı için ileride artık evrensel bir fobi; rüyaları ve sosyal yaşamı mesken tutacak bir karabasan (kabus); hayallerin, umutların, yarınların ve bilhassa özgürlüğün önünde duracak yıkılmaz ve aşılmaz bir dağ, bir kale, girdiği her yarış ve savaşı kazanacak devrilmesi imkansız bir güç haline gelecekti. Hemde öyle bir isim olacaktı ki neredeyse dünyanın yarısı bu ismi belki de şimdiye kadar ilk kez duyup sarf etmiş olacaktı; ama ve lakin dünya bu ismi asla ve asla unutmayacaktı.Gözyaşı ve ayrılığı getirecek olan bu isim hiçbir zaman hiç bir suretle bilinç atından çıkmayacaktı. İşte asla unutulmayıp bilinçaltından çıkmayacak olan bu canlıya 'Covid-19' ya da 'Koronavirüs' adı koyulacaktı.

 

 

Ayrılık, gözyaşı demişken; artık yıl devrilecek, takvim yaprakları 2020'yi gösterecek ve 7 kıtaya seyahat edecek olan 2019 doğumlu -Çin nüfusuna kayıtlı 7 belalı minik koronavirüs, tüm ülkelere vizesiz ve pasaportsuz olarak tatil biletini kesecek ve bir azrail gibi sessiz sedasız yola çıkıp çatkapı herkesin davetsiz bir misafiri olacaktı. Fakat sinsice can alacağı sevimsiz, serseri ve seri bir katil misafir olacağı için hiçbir ev sahibinden saygı, sevgi, hürmet ve merhamet görmeyeceği gibi 7'den 70'e herkes, her kesim, her topluluk, her ırk, her birey, her canlı ondan kaçacak delik arayacaktı.

 

Çünkü koronavirüs artık girdiği, gezdiği her yerde can alıp ölüm korkusu salacak, bir hicran, bir kopuş, bir terk ediliş, bir göç ve dinmez bir gözyaşı yaşatacaktı ardından. Öyle ki; takvim yaprakları ve televizyonlar her gün yüz binlerce insanın ölümüne şahitlik edecek ve bunları artık 'son dakika' haberiyle istemeye istemeye, gözyaşlarıyla  servis edecekti. Ve zaman geçtikçe koronaya yakalama endişesini, ölüm korkusunu kimi fani bedeninde kimi de bu bedenin gölgesinde taşıyacaktı nefes aldığı sürece.

 

 

Gün geçtikçe seri katil 7 belalı virüs artık her alana yayılcak, herkesi içeri tıktıracak, her mekana kilit vurduracak ve her insana maske taktıracaktı. Yani minik virüs artık her türlü ilişkinin arasına girecek sosyal, siyaset eğitim, ekonomik, spor, kültür-sanat gibi bütün alanların kapısına kilit vurduracaktı. Özellikle de sosyal yaşamı çekilemez hale getirecek olan Çin virüsü; anne baba, karı koca, kardeş bacı, eş dost, çoluk çocuk, genç yaşlı herkesin arasına girecek, herkesi birbirinden uzaklaştıracak ve herkesin birbirinden kaçmasına yol açacaktı. Yani koronavirüs artık kısa bir süre içinde yeni bir yaşam tarzı, yeni bir ilişki, yeni bir süreç, yeni bir bakış açısı, kısacası herkesin kendi kurallarını koyduğu yeni bir dünya getirecekti insanlığa.


Giderek dünyayı ele geçirip kan gölüne çevirecek olan ölümcül koronavirüs salgınına karşı tüm dünya bir yandan diken üstünde olacak bir yandan aşı bulmak için gece gündüz harıl harıl çalışacak bir yandan da virüsün 'nasıl' ve 'neden' çıktığını araştıracaktı. Çünkü yeni bir dünya kuran ölümcül koronavirüs artık 7 kıtada kendi emir ve yasaklarını yürürlüğe koyacak ve herkesin buna harfiyen uyulması için de her gün yüzbinlerce can almakla tehdit edecekti. Yani bu korona getirdiklerine yer bulmak ve onları kolayca hayata geçirmek için artık öncekileri çabucak alıp götürmesi, silip yok etmesi gerekecekti.

 


Peki koronaya alıştık mı ya da alışacak mıyız? Hayır, alışmadık, alışılacak gibi de değiliz. Çünkü alışacak biri değil. Çünkü her şeyimizi kısıtladı, her şeyimizi kursağımızda bıraktı, her şeyimizi yarım bıraktı, her şeyimizi dağıttı, her şeyimizi yerle bir etti, her şeyimizi başımıza yıktı, kısacası herşeyimizi acımasızca alıp götürdü, yok etti. Yani hiçbir güzel hatıra bırakmadı ardından acıdan, gözyaşıdan, ayrılıktan başka.

 

Peki korona bize alıştı mı? Evet, alıştı. hem de öyle bir alıştı ki artık kudurdu. İçimize, vücudumuza yapışıp bizi bırakamaz oldu. Artık kendini bir üvey değil bir öz evlat olarak görüyor ve herkesin de öyle görmesini istiyor. Hem de öyle bir alıştı ki; kan ter içinde bırakıp gece gündüz uyutmaz oldu, hiçbir hanede huzur ve rahatlık bırakmadı. Bize o kadar alıştı ki artık kudurmuş durumda. Kudurdu mu, can alıp cehennemi yaşatıyor, ocakları söndürüyor, yağmur misali gözyaşı döktürüyor. Ve üst üste alınan hiçbir tedbir yetmedi, yetmeyecek gibi de onu bitirmeye, onunla savaşıp ona karşı galip gelmeye. Yüreklerde sönmeyen bir kor olan korona artık dünyaya kendi kılıfını giydirip kendi dilini, kendi bildiğini öğretiyor. Kısacası artık tek başına dünyaya ders verip hüküm sürüyor.

 

İşte o yüzden korona denilen kabusun bir an önce bitip dünyayı terk etmesi için herkes dili döndüğünce dua ederken, yaşattıkları nedeniyle de herkes dili döndüğünce koronaya beddua etti, ediyor ve edecek de...

 

Çünkü; yakmadığı yürek, ağlatmadığı göz, yalnızlığa sürükleyip süründürmediği can, söndürmediği ocak, ölüme mahkum etmediği hiçbir umut ve hayal bırakmadı korona. Defolup gitsin; çünkü sevmedi, saymadı kimse onu. Alışamadı kimse ne ona  ne de onlu geçmek bilmeyen zamana. Güldürüp de hatırı sayılır hiçbir hatıra bırakmadı ardından acıdan, gözyaşıdan, ayrılıktan  gayrı korona!

Editör: TE Bilisim