Fatih SURUÇ

MÜCADELE HABER- Diyarbakır’da yaşayan 87 yaşındaki Kazım Ertaş, 55 yıldır dostlarından gelen hediyelerle evini adeta vefa müzesine çevirdi. Eşiyle birlikte yaşadığını dile getiren dede Ertaş, unutmadığı dostlarından yadigâr kalan eşyalarının kimden ve ne zaman aldığını dair not yazdığını ve hepsinin de ayrı ayrı bir hayat hikâyesinin olduğunu gözleri dalıp geçmişe gidercesine anlatıyor bize.

 

Dost ve yakın çevrelerinden aldığı birbirinden farklı ve çeşit çeşit hediyelerin kendisinde çok önemli bir yere sahip olduğunu kaydeden vefalı Kazım Ertaş,  evindeki halen canlı duran hatıra müzesinin kapılarını gazetemize açıyor.  Neredeyse her türden hediyelerin toplandığı müze ziyaretçilerine nostalji yaşatmanın keyfini veriyor.

 

Müzenin içinde bulunan koltuğunda oturan Kazım dede, “Karadeniz bölgesi hariç Türkiye'nin her tarafını gezdim. Birçok yerlere yolculuk, çalışmak ve arkadaşları görmek için gittim. Emekliliğe ayrıldıktan sonra Diyarbakır'a yerleştim. Bu hediyeleri toplamaya 1964’te Şırnak'ın Cizre ilçesinde başlayarak peyder pey biriktirerek kendimle getirdim, bazılarını da arkadaşlarım hatıra olarak gönderdi” dedi. Müzede anılarını yaşayan Kazım dede, aynı zaman da iki de kitap yazdı. Kitapları çıkartmak için gücünün olmadığını belirterek, destek çağrısında bulundu.

 

 

“48 SENEYE KADAR KARAYOLLARINDA ÇALIŞTIM”

1933 Tunceli Mazgirt ilçesinin Kuşa köyün de doğan Kazım Ertaş, emekli olduktan sonra Diyarbakır’a yerleşti. “Diyarbakır’da 1960 yılında Karayollarında işe başladım. 1962’ye kadar Siverek ve Nizip’te çalıştım. 1962’den sonra Batman’a gittim. Sonra Midyat, Cizre, Uludere, Beytuşapap, İdil ve Silopi çevrelerinde çalıştım. Çalıştığım yerlerde geceleri de çadırlar kurup yatıyorduk. Daha sonraları bize yatak ve otobüs verdiler. 48 seneye kadar karayollarında çalıştım.” şeklinde konuştu.

 

“ŞIRNAK’A GİTTİĞİ ZAMAN 1965’DE ARABA YOKTU, HASTANE YOKTU”

Anılarının çoğunun Şırnak’ta geçirdiğini söyleyen Kazım Dede, “O memleketin insanlarında çok memnun kaldım. Çünkü Şırnak’a gittiği zaman 1965’de araba yoktu, hastane yoktu, insanları da koçerdiler. Yaylaya gidip geliyorlardı. Bizlerde kendi arabalarımızla onlara yardımcı oluyorduk. Bundan dolayı herkes bizi seviyordu. O zamanlar hasta olanlara iğnelerini ben yapıyordum. Herkes de beni sevdi bana Kazım baba diye hitap ediyorlardı. Bu güne kadar halende buraya geldiklere evimi otel yapmışım. Hastaneye gelen olursa da muhakkak bende kalıyorlar.”dedi.

 

“İSİMLERİNİ UNUTMAMAK İÇİN ÜZERİNE YAZIYORUM”

Vefa müzesini ilk olara Cizre’de toplamaya başladığını söyleyen Dede Kazım, “Eşyalarımı Cizre’de toplamaya başladım. Ondan sonra senelerdir topluyorum. Bir kısmı kaçak geldi. Bir kısmını arkadaşlar hediye olarak getirdi. Getirilen hediyelerin de tarihlerini ve getiren kişilerin isimlerini unutmamak için üzerine yazıyorum. Ben gelenlikle evde kalıyorum. Kavga yapmaya gitmem, dedikodu yapmam, kimsenin peşinden de gitmiyorum. Kendi evimde kendi işimi kendim yapıyorum. Temizliklerini yapıyorum. Vaktim odamda eşyalarımla geçiyor. Balkonum da küçük bir bahçe yapmışım onlarla da uğraşıyorum. İyi adamları seviyorum, kötüyü de tanısam uzaklaşıyorum.” Şeklinde konuştu. 

 

 

“2 TANE KİTAP YAZDIM”

Müze de anılarını yaşayan Kazım Dede, aynı zaman da iki de kitap yazdı. “Eski zamanı çok seviyorum, eski dostların isimlerinin yanımda kalmasını istiyorum. Kimseyi unutmayayım diye. Buda sevgi-saygı’dan geliyor. Ben 40-50 sene Şırnak’ta çalıştım. Orada ki insanlar hepsi beni tanır. Bende onları tanıyorum. Birde 2 tane kitap yazdım. Biri ‘Unutulmaz o günler’ diğeri de ‘Sevgi saygı her şeyden üstündür’ adlı. Kitaplarımı biri bana destek olup çıkarırsa kitabı ona verebilirim. Benim kitabı çıkartacak gücüm yoktur. Yazdığım kitaplar çalıştığım insanların isimleri, yaşadıkları yerleri, dağları, çeşmeleri ne varsa hepsisi yazdım. Yaşadığım her şeyi tek tek yazmışım.”diye konuştu.  

 

“MADDİ OLARAK DEĞİL MANEVİ OLARAK DEĞERLİLER”

Topladığı antika eşyalarının hepsine kimden ve ne zaman aldığını dair not yazan Ertaş, hepsinin ayrı bir hikâyesinin olduğunu anlattı. “1972’de 2 çocuklu Suriyeli bir aileyi Kamışlıya gönderdim. Onlardan kalan bir fotoğraf var. Sonrasına kızları bana yine el işlemeli bir saat gönderdiler. Eski Başbakan ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de 1952’de garsonluğunu yaptım, oda bana hediye verdi. Türkiye’de 70 ile yakın gezdim ve çalıştım. Oralardan edindiğim dostların hediyesi ve benim aldıklarım. Yurtdışında da var.

 

 

Fransa, Çin, Hacdan, Almanya ve Hollanda’dan gelen hediyeler de var. Ben bunları para etsin diye almamışım. Zaten maddi olarak değil manevi olarak değerliler. Dünya boştur kimseye kalmaz. Bir sevgi saygı kalır. Birde iyiliğin geride kalır, başka da bir şey kalmaz” dedi.

Editör: TE Bilisim