MEDENİYETLER BEŞİĞİ HASANKEYF Hasankeyf'teki Artukoğullarına ait eserlerin en başında Hasankeyf Köprüsü bulunmaktadır. Hasankeyf kalesinin kuzeyinde şehrin batısındaki Dicle üzerinde kurulan köprü, Ortaçağın en gösterişli ve en büyük köprüsü olarak zikredilmektedir. Ancak köprünün kitabesi olmadığından ne zaman yapıldığı henüz tam olarak tespit edilmiş değildir. Taylor, Antik devre olabileceğini söyler, bu iddiayı teyit eden bazı tarihi kayıtlara sahibiz. Örneğin; Hasankeyf’in fethini anlatırken, köprünün açılmasında bahsedilmektedir. Halid b. Velid, Hasankeyf’i fethe gelince nehrin karşı yakasında askeriyeyle bekler. Hasankeyf melikesi, şehri barış yoluyla teslim etmeye karar verince köprü açılır. Halid b. Velit ve askerleri karşıya geçer. Köprünün ilk defa burada kurulduğu anlaşılmamalıdır. Zira bu uzun zaman alacak bir iştir. Ancak bu ulaşıma kapatıldığı ve anlaşma sağlanınca açıldığı düşünülürse bu köprünün orta kemerinin ahşap olma karakterine uygun düşmektedir. Bununla birlikte köprüde Taylor'u teyit edecek bir özelliğin bulunmaması görüşünün itibar görmemesi netice vermemiştir. Ancak yukarıdaki kayıttan miladi 7. Asrın ortalarına doğru Hasankeyf’te bu köprünün mevcut olduğu anlaşılıyor. Hasankeyf’in Bizans zamanındaki ehemmiyeti nazara alınırsa, bu husus daha da kuvvet kazanmaktadır. Köprülerin Artukoğullarına ait olduğu, İbn Hakval'ın verdiği bilgiye dayandırılmaktadır. Bu müellife göre 510/1116 yılında Fahrettin Karaaslan tarafından yapılmıştır. Ancak bu tarih Karaaslan’ın babası Davut’un saltanatına tekabül etmektedir. Bu tarihi tespite itibar etmeyen Gabriel, köprü üzerindeki figürlerden ve taşçı işaretlerinden hareketle Artuklular’a ait olabileceğini söylemektedir. İbn Hakval'ın verdiği tarihin yeniden inşaaya mı veya tamire mi dalalet ettiği konusu da karanlıkta kalmıştır. Bu iki ihtimal karşısında köprüsünün durumu nasıldı? Açık bir kaydın bulunmaması sebebiyle bu soru cevapsız kalmaktadır. Harabelerin durumuna göre, köprü homojen olup, kemerinin bir kısmının tuğladan yapılmış olması muhtemeldir. Mevcut olan ve hiç şüphesiz yeniden yapılmış olan kemerdeki tuğla istimali hakkında hiçbir delil olmadığı gibi bu konuda işe yarar bir tahminde de bulunamıyoruz bu itibarla köprüyü tamamen taştan mamul düşünmek mantıklı olur. Tuğla, büyük sarayın alt kat kemerinde 12. Asırda kullanılmışsa da, Hasankeyf’te tuğlanın istimali güç istisnaidir. İbn Seddat bir taş köprüden bahsettiği gibi, bundan 3 asır sonra geçen Venedikli Bezirgan da bir taş köprüden bahseder. Ayaktaki figürler neler anlatır? Esas ayakların çıkıntı üzerinde kabartma halinde şekiller vardır. Bunlar ilk defa Taylor tarafından zikredilmiştir. Taylor bunları Part menşei ye bağlamıştır. Bugün kuvvetle diyebiliriz ki; bunlar vaktiyle her yüzü üzerinde üçer tane idi, dört yüzü üzerindeki sayıları 12'ye yükseliyor. Fakat bunlardan beş tanesi bunları ihtiva eden taşlarla yok olmuştur. Mevcut yedi taneden ancak beş tanesi henüz manidar hatları muhafaza ediyor. Bunların şeması elle yapılmıştır. Bu kabartmaların oldukça iyi muhafaza edilmiş olmasına rağmen, sanat değerleri hakkında bir karar vermek mümkün olmuyor. Kabartmalardan şekilleri cismen tespit de çok güç olduğundan, kabartmaların manalarını izah da güç bir meseledir. Bunların birinde insan vücudunun alt kısmı ve bacaklar sembolize edilir, vücut bir giyimle örtülüdür. İkinci ayağın batı yüzünde işaretli rölyef vardır. Rölyef oldukça iyi muhafaza edilmiştir. Şahsın başı büyük çapta bir hale ile çevrilmiştir. Diğer kabartmalarda görünüş çok belirsizdir. Ayrıca kabartmaların birinde yine aslan başlı insan vücudu teşhis edilebiliyor. Köprüdeki bu şekiller Cezire İbn Omar Köprüsündeki 12 ayı temsil eden burç resimlerine benzetilebilir. Hasankeyf’teki kabartmalar çok siliktir. Bundan dolayı tam olarak anlaşılamamaktadır. GELECEK BÖLÜM: HASANKEYF KÖPRÜSÜNÜN İLK ŞEKLİ NASILDI?  
Editör: TE Bilisim