MEDENİYETLER BEŞİĞİ HASANKEYF Hasankeyf'in siyasi tarihine bakıldığı zaman İslamiyet'in yayılmasıyla birlikte M.S. 7 yy.'nın ortalarından itibaren Müslümanların idaresinde kalmıştır. Ancak Artukoğullarına kadar bu şehirde bir imar faaliyeti görülmektedir. Mervanilerin, Hamdanilerin çevre şehirlerde bir imar faaliyeti görülmektedir. Mervanilerin, Hamdanilerin  çevre şehirlerde bazı eserleri mevcut ise de Hasankeyf’te imar faaliyetleri başlamış ve çeşitli eserler yapılmıştır. Hasankeyf’ teki tarihi eserler Türk ilim adamlarınca bugüne kadar bütünüyle ilmi bir incelemeye tabi tutulmamıştır. Bu hususta yazılıp çizilenlerin asıl kaynağı ise A. Gabriele ait Voyages Archeologique Dans La Turquie Orientale PARİS 1940 adlı eser olmuştur. Her ne kadar Ara Altun, "Anadolu’da Artuklu Devri Türk Mimarisinin Gelişmesi " adlı eserinde köprü ve kaledeki Büyük Sarayı incelemişse de bunu Gabriel'in bilgilerinin kılavuzluğunda ele alınmıştır. Bunlar da henüz ciddi bir çalışmaya konu olmuş değildir. Metin Sözen’e ait "Anadolu'da Akkoyunlu Mimarisi" adlı eser, bu hususta derleme türünden bir eser kabul edilebilir. Eyyubiler’e ait eserler ise Gabriel dışında hiç istenilmemiştir. Anadolu’daki bütün tarihi camiler ele alınıp sanat tarihi kitaplarına geçtiği halde, Hasankeyf’teki camilerin bunca ihmali ancak Gabriel sayesinde telafi edilebiliyor. Antik dönemde Hasankeyf Milattan önceki dönemlerde Hasankeyf’in ne gibi tarihi gelişmelere sahne olduğu, kimlerin burada hüküm sürdüğü tarihin karanlık sayfalarından biridir. Bu konuda yazılı herhangi bir kaynak bulunmamaktadır. İleride yapılacak arkeolojik çalışmalar bu konuya ışık tutacaklardır. Yalnız, Mezopotamya bölgesine hakim olan kavimlerin en gözde yerlerinden birinin Hasankeyf olduğunu söylemek mümkündür. Fethi mümkün olmayan kale Hasankeyf Kalesi eskiden beri oradan gelip geçen bütün Seyyah, coğrafyacı ve tarihçilerin dikkatini çekmiştir. Bunun sebebi kalenin fevkalade muhkem olması, yekpare kayalardan meydana gelmesi, tahkim edilmiş iki kapıya sahip olması ve muhtelif zamanlarda su yollarının yapılmasıdır. Kaleye iki su yolu açılmıştır. Ayrıca suyun muhafazası için de büyük havuzlar bulunuyordu. 13. Asırda İbn Şeddat’ın ve 15. Asrın telifi Vekayinamenin verdiği bilgilere göre; kalede birçok evler, saraylar, oyulmuş iskan yerleri, bahçeler ve ekin yerleri vardı. Bu sayede kale uzun muhasaralara dayanabiliyordu. Kalenin kuzeyinde de halen mevcut dikkate değer bir su yolu daha bulunmaktadır. Güneydeki su yolları kesildiği zaman burası kullanılıyordu. Dik kayalığa oyulan ve Dicle’ye inen bu yol, yokuşlu zikzaklı, dört sahanlığa ayrılmış ve su taşıyan hayvanların rahatlıkla geçebilecekleri genişlikteydi.  Yolun son durağında, kayalığın içine su seviyesinden 2-3 mt. aşağıya havuzlar kazılmıştı. Böylece nehir suyu azalsa bile sudan yararlanma imkanı vardı. Kalede ulu cami dışında birkaç mescit daha bulunmaktadır. Ortasında bir meydan, bunun kuzeyinde de mezarlıklar yer alır. Daha önce mevcut olan bahçe ve ekin yerlerine de evler yapılmış, anca bunlar zamanla yok olmuştur. Kalenin batısındaki kapıya “Babu’u-sır” yani sır kapısı denir. Buraya mahkum olmayan ve basit bir yolla çıkılır. Ve bir kapı ile kapatılır. Kaleye ulaşan doğudaki yol ise daha geniş düzgün ve taşlarla döşemelidir. Peş peşe sıralanan kapılarla takdim edilmişti. İbn Şeddad bu yoldaki yedi kapıdan bahseder, ancak bu gün üç tanesi mevcuttur. Kale yekpare kayalıktan olmasına rağmen bazı yerlerde burçların yapıldığı görünüyor. Bunların amacı kaleyi taarruzlardan korumak olmasa gerek zira bunlara dışarıdan ulaşmak mümkün değildir. Büyük ihtimalle bunlar kale sakinlerini düşme tehlikesinden korumak için inşa edilmişlerdir. Kale doğu batı ve güneyden derin yarıklarla etrafı, oyulmuş iskan yerleriyle ( mağara) doludur. Çok yakın bir zamana iskan yeri olarak kullanılan kale, 30 yıl önce devlet tarafından yerleşim yerlerinin yapılması üzerine tamamıyla terk edilmiştir. Tarihi eseriyle harabe halinde durmaktadır. GELECEK BÖLÜM: HASANKEYF'TE ARTUKOĞULLARINA AİT ESERLER
Editör: TE Bilisim