Araplar arasında taraftar bulan Haricilerin isyanı ile karışıklıklar içine düştü. Bunun ardından çıkan Ermeni isyanları Emir Buga tarafından bastırıldı (851). 868’de Diyarbekir bölgesi Amili Ebu Musâ Îsa b. Şeyh b. Selîl eş-Şeybânî isyan ederek istiklâlini ilân edip Şeyhoğulları emirliğini kurdu. Otuz sene kadar bölgede hâkim olan bu emirlik, 899’da Halife Mutazıd-Billâh’ın Âmid’i kuşatıp ele geçirmesiyle son buldu. Bu arada şehrin Harput Kapısı (Dağ Kapısı) civarındaki surlar da yıktırıldı. Surlar ancak X. yüzyıl başlarında Bizans tehdidi karşısında Halife Muktedir-Billâh, veziri İbnül-Furât ve Âmid şehri amili Yahyâ b. İshak el-Cercerâî tarafından tamir ettirilmiş (297/909). Mühendis olarak da Âmidli Ahmed b. Cemîl görev yapmıştır. Bu kuvvetli tahkimat sebebiyle çevredeki kaleler teker teker Bizanslılar’ın eline düştüğü halde Amid müslümanların elinde kaldı. 930’da Diyarbekir ve Diyârırebîa valiliğine getirilen Hamdânîler’den Nâsırüddevle Hasan’ın 935’te el-Cezîre valiliğine tayini üzerine yerine geçen kardeşi Seyfüddevle el-Hamdânî Ali zamanında Bizanslılar’a karşı başarılı mücadele ve müdafaada bulunuldu. 966 Eylülünde de bizzat İmparator Nikaphoros Phokas idaresindeki kalabalık Bizans ordusunun şehri muhasarası sonuçsuz kaldı. 967’de Seyfüddevle’nin ölümü üzerine kısa bir süre oğlu ve bir azatlısı tarafından idare edilen bölge, az sonra Musul Hükümdarı Ebû Tağlib el-Gazanfer’e bırakıldı. Şehir 973 ve 974’te Bizanslılar tarafından kuşatıldıysa da alınamadı. Bunun ardından 978’de Irak’ta Büveyhî Hükümdarı Adudüddevle’nin hâcibi Ebü’l-Vefâ tarafından ele geçirildi; 983’te Halep Hükümdarı Sa‘düddevle’nin hâkimiyeti altına girdi. 984’ten itibaren Diyarbekir bölgesi Humeydiyye kabilesinin bir kolu olan Hârbuhtî oymağının işgaline uğradı. Bu oymağın reisi olan Bâz’ın yeğeni Ebû Ali Hasan b. Mervân burada Mervânoğulları Emirliği’ni kurdu. Bu hanedandan Nasrüddevle’nin uzun süren saltanatı esnasında (1021-1061) şehrin surları tamir edildi, Dicle Köprüsü yaptırıldı. Alimler, şairler, İbn Butlân gibi hekimler de burada toplandı. Böylece şehir İslâm âleminin en büyük merkezlerinden biri haline geldi. Bu devirde yavaş yavaş Haricilik yerine Sünnilik yayılmaya, Hanbelî, Maliki ve Şafiî, nihayet Hanefî mezheplerinde büyük fakihler şehirde görev yapmaya başlamışlardır. Nitekim şehirde bulunan Mesudiye Medresesi içindeki 1194 tarihli kitabeye göre burada dört mezhebin fakihleri bir arada öğretim faaliyetinde bulunmaktaydılar.
Editör: TE Bilisim