Son günlerde gündemimiz o kadar hızlı değişiyor ki insanların kafaları yine karmakarışık. Ve her zaman olduğu gibi yine bir takım toplum mühendisleri “huzur ve kardeşliği” düşünmek yerine adeta gözü dönmüş bir hırsla ülkeyi yeniden kaosa götürecek ateşi körükleyen fikirler üretmeye başlamış durumdalar. Maalesef şunu bir türlü anlamıyoruz veya anlamak istemiyoruz; bu ülkede yaşayan tüm insanlar etiyle kemiğiyle bu ülkenin ortak yurttaşlarıdır. Birbirimizi ötekileştirerek, akla hayale gelmedik laf ebelikleriyle küçümseyerek hiçbir şeyi halledemeyeceğimizi hala öğrenemedik. Toplum mühendisliğine soyunanlara sözüm: Gerçek demokrasi kültürünü kazanmak için daha kaç canımızı feda etmemiz gerekecek? Daha kaç canımızı “sen şöylesin, sen böylesin” yaftalamalarıyla zindanlarda çürüteceğiz? Daha ne zaman medeni ülkelerin vatandaşlarına sundukları “yaşanabilir bir ülke, insan eksenli demokrasi, kardeşçe bir yaşam” ilkelerini insanımıza reva göreceğiz? Bu ülkenin tüm değerlerini sarıp sarmalamadıkça, gereksiz laf kalabalığıyla ayrışmaları derinleştirmeye devam edildiği sürece iyimser olmak güç değil midir? Ülke olarak nereye gidiyoruz ya da nerelere sürükleniyoruz diye düşünerek samimi empati yapmak sizce çok mu zor? Yeter artık, bu gidişata dur demenin zamanı geldi de geçiyor. Bu ülkede insanlar ve masum çocuklar ölüyor. Hepsi ana, baba kuzusu asker de, polis de bu vatanın evlatları İçimizde elbet, provokatörler olacaktır ve bu tipler var olmaya devam edecektir. Barış anlayışını savaş anlayışı ile taçlandırmak isteyen bu insanlara karşı uyanık ve sağduyulu olmamız gerekiyor mu? Gerekiyorsa, o zaman kimseye zarar vermeden demokrasiye sahip çıkmanın en doğal hak olduğunu hep savunacağız. Zor bir süreçten geçiyoruz, birlik ve beraberlik içinde hoşgörüyü elden bırakmayacağız. Herodotos, “Kimse savaşı barışa yeğleyecek denli duygusuz değildir” der. Meselenin özünü ele alırsak; örgütlü ve iradeli Kürt halkı, Türkiye’nin demokratikleşmesini istiyor. Bilinçli Kürt Türkiye’yi bölme düşüncesini taşımaz, aksine Türkiye’nin birliğini güçlendirmeye yönelik çalışır. Yıllardır ağızlarından barış, demokrasi, insan hakları sözcükleri düşmeyen, barışın ve demokrasinin önünü açmak için de “Êdi bese” (Artık yeter!” diye bağıranlar, ülkeyi nasıl bölebilir? Bu insanlar, nasıl barış ve demokrasi karşıtı olabilirler? “Türkiyeyi bölmek istiyorlar” diye düşünmek akıl hastalığıdır. Bugünlere dek olumlu, başarılı bir barış sonucuna ulaşılamamasının tek nedeni, bireylerin barışın önemine inanmamış ya da inanmıyor olmaları değil; uygulamalardaki yorum ve algılama farklılıkları olmuştur. Sonuç olarak; insanlık sevgisinin yerleşmediği, haklara saygı duyulmadığı, paylaşım bozukluklarının yaşandığı bir dünyada barıştan söz etmek zordur.
Editör: TE Bilisim