İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu, partisinin Meclis grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalar yaptı. Yeni sürece ilişkin de Dervişoğlu “Hiç kimse Kürde, bir vatandaş ve fert olarak nasılsın, derdin nedir diye sormadı” değerlendirmesinde bulundu.
Devlet Bahçeli'nin çağrısıyla başlayan İmralı görüşmeleri ve sonrasındaki görüşme trafiğine ilişkin açıklama yapan Dervişoğlu, "Geçtiğimiz yıllar hazırlanan ve aylar öncesinde tekrar zerk edilmeye başlanan bu zehir bizim açımızdan her manasıyla bir kalkışmadır. Ele geçirdikleri devleti sevk ve idare eden iktidar ve ortakları Türk milletine karşı bir kalkışma içerisindedirler" dedi.
Dervişoğlu'nun açıklamalarından başlıklar şöyle:
“HİÇ KİMSE KÜRDE, BİR VATANDAŞ VE FERT OLARAK NASILSIN, DERDİN NEDİR DİYE SORMADI”
Şimdi içine biraz yeni paradigma, biraz misak-ı milli, yettiği kadar Kürt sorunu, çözüm ve terörle mücadele laflarını koymaktadırlar. Bu projenin nihayete ermesi açısından, Erdoğan ve bağlı bulunduğu müstevliler tarafından her zaman, en önemli kaldıraçlardan biri olarak, adına ısrarla 'Kürt sorunu' dedikleri mevzu kullanıldı. Bir kural hiç değişmedi; hiç kimse Kürde, bir vatandaş ve fert olarak nasılsın, derdin nedir diye sormadı. Çünkü onlar için, herhangi bir vatandaşın sorunu ne kadar önemliyse, Kürdün sorunları da ancak o kadar önemliydi. Çünkü bu ülkede yaşayan herkes ancak bir aparat olarak kullanılabilirse, iktidarın takdirine mazhar olabilirdi. Kimse onlara, 'Karnın tok mu? Sırtın pek mi, işin gücün var mı?' diye sormadı. 'Çocuğun okula gidebiliyor mu? Sağlık hizmeti alabiliyor musun?' diye bakan olmadı. 'Gelecekten ne istiyorsun; ne bekliyorsun?' diye dinleyen de olmadı. Elbette sormazlardı dinlemezlerdi hatta görmezlerdi. Çünkü zaten kimseye sormuyorlar, kimseyi dinlemiyorlar, kimseyi görmüyorlar. Kimsenin hayat derdini çözmüyorlardı. Hayat derdini çözmedikleri, çözemedikleri ve asla da çözmeyecekleri için kimlik sorunlarını ve kimlik çözümlerini her gruba havuç diye gösteriyorlardı. Her grubun havucu ayrı, sopası ayrıydı. Sopayı tutan ellerse hep aynıydı. Şimdilerde birbirine uzanan, birbirini sahneye davet eden eller de işte o ellerdir. Gerçek sorunlarla ilgilenmezlerdi, çünkü sorunlarında ortaklaşabilen bir milletin, sorunlarını çözmek için de bir arada hareket edebileceği ihtimalini göze alamazlardı. Çünkü bilirlerdi ki, müşterek problemlere karşı oluşturulan ortak çözümler, müşterek bir kültür oluştururdu bundan hep korktular, hep kaçtılar.
Sağcı solcu dediler, Türkler ve Kürtler dediler, Aleviler ve Sünniler dediler, laikler ve dindarlar dediler, milleti de delirttiler. Bu iktidarın Cumhuriyet’imizin millet fikri ve ülküsüyle kavgası hiç bitmedi. Millet ve milliyet fikrinin içini boşaltmak, boşalttıkları yere de kendi gayrımilli projelerini yerleştirmek için uğraşıp durdular. 101 yıl önce bir mucizeyi birlikte gerçekleştirmiş Anadolu’nun sakinleri ve sahiplerii Türk milleti olarak bizler, Ortadoğu’da, Balkanlar’da ve Kafkaslar’da hangi zorluk yaşanırsa yaşansın, bu istikrarsızlık çöllerinin ortasında bir vaha gibi parlayan Türkiye Cumhuriyeti devletinin eşit ve hür yurttaşları olarak oy verdiğimiz partilerin değil, cebimizdeki nüfus cüzdanımızla edindiğimiz en büyük nimet olan Cumhuriyetin ve bu millete mensubu olmanın, eşit ve laik bir hukuk mantığıyla kurulmuş bir devlete sahip olmanın kıymetini hatırlayamadık.
Şimdi bunu kaybetmenin eşiğinde onu el birliğiyle uçurumdan atmaya çalışan gayrımilli bir iç cephe koalisyonunu durdurmaya çalışıyoruz. Bunu başarmaya Mecburuz. Çünkü bu vatan için gazi olanlara, şehit olanlara borçluyuz.
“KİMLE BARIŞACAKSINIZ?”
Peki soruyorum, kimle barışacaksınız? Neyin savaşını kimler vermiştir de, şimdi barış yapılacaktır? Öldürülen asker, polis, öğretmen, mühendis, Kürt, Türk, Alevi, Sünni savaşta mı ölmüşlerdir? Teröre savaş adını koymaya çalışanlar mı, Türkiye’ye barış getirecektir? Kandırmaya çalıştığınız millet değil ahmak olan sizsiniz. Bugün demokrasinin d’si yoktur. Demokrasinin hiçbir kurumunun kalmadığı kimsenin ağzını açamadığı sivil toplumun köküne kibrit suyu ekilmiş Türkiye’de kimler, neyin müzakeresini, ne amaçla yapacaklardır. Bugün hukukun h’si yoktur. Bu halde adını bile koyamadıkları bir süreci, hangi hukuka dayanarak, neyle neticelendireceklerdir İşte bu sağlamayı yaptığımızda sonuçlar kendisini ele vermektedir. Çünkü birbirine bağlanan üç şey aynı anda gevelenmektedir 'Suriye-PKK-Anayasa.' Üçünün de bağlandığı noktayı tahmin etmen zor değildir. İmralı canisini sal, ömür boyu başkanlığı al. O yüzden baki olan ve tekrarlanması gerek soru bellidir. Aklında, kalbinde ve ruhunda Atatürk’e şükran, sevgi ve minnet besleyenler, Cumhuriyetin vatandaşı, Türk Milletinin mensubu olmaktan onur ve gurur duyanları ne yapacaklar, ne karar verecekler ve hangi adım atacaklardır?
Bu ihanet ortaklığına dahi millilik atfetmekten çekinmeyen cüret edenler emin olun ki o mızrağı saplarken de cüretinden taviz vermeyecektir. Bu alçaklığı meşrulaştırmak için kendilerini bu hayasızlığa paspas edenler yahut sessiz kalarak, başını öte yana çevirenler, yahut kameralara sırıtarak el sıkışma pozları verenler bilsinler ki keser döner sap döner, gün gelir hesap döner. Devlet, devleti yönetenlerce yıkılmaktadır. Bunların devlet aklı dedikleri şey, Mondros’u mütareke edenlerle, Sevr-i imza edenlerle aynı akıldır. Onlar da vatanı işgalcilere teslim ederken 'devlet aklıyla' hareket etmekteydiler.