Adalet ve Güven

İnsanlığın mazisi çok eskilere, binlerce yıl öncesine dayanmakta olup, insanoğlu yaratıldığı günden itibaren hep bir sınav ve kavga ile hemhal olmuştur. Habil ve Kabil kardeşlerin kavgası ile başlayan bu çetin süreç daha sonra doymak bilmeyen insanoğlunun kendi nezif dünyasını, bulaşık elinin karışması ile nasıl kirlettiğine şahit oluyoruz. Balta girmemiş ormanları, buzulları, verimli toprakları ve atmosferimizi irademiz ile göz göre göre günü kurtarmak düşüncesi ile nasıl da heba edip gelecek nesillerin hakkını hukukunu çiğniyoruz. Oysa teknolojiye daha esir olmamış olan insanlık, Dünya’yı bizlere pak bir şekilde ulaştırmıştı.

 

Kaynakları hoyratça kullanan insanoğlu teknolojiyi de menfi yönde kullanarak toplumsal, kültürel ve ahlaki yönden yozlaşmış, maddi-manevi anlamda yok olmayla yüz yüze gelmiştir.

İnsanlık tarihine baktığımızda birçok salgında binlerce insan kaybedilmiştir. Güncel bir salgın olan ve halen devam etmekte olan Covid-19 ise insanlar arasındaki güven köprüsünün nasıl da yıkıldığını gözler önüne sermektedir. Salgınının küresel bazda yol açtığı ölümlere mi üzülmeli, ekonomiye vurduğu darbeye mi yoksa insanlığın arasında yaydığı güvensizliğe ve adaletsizliğe mi? Ölüm bir şekilde bizleri yakalayacak. “Her nefis ölümü tadacaktır” ayeti bu gerçeğin tezahürü. Ekonomik durumda, değişkenlik arz eden bir hakikat lakin adaletsizlik artıp güven duygusu yıkıldı mı tamiratı artık pek mümkün değildir. Aşının bulunması ve devamında yapılan açıklamalar güvensizliğin ne kadar da zirve yaptığını aşikare ortaya çıkarmış vaziyette. Güvenmeyip aşı olmak istemeyen büyük bir kitle var. Aşı olmayı zorunlu kılıp aşı olmayan bireylerin birçok sosyal haktan mahrum edileceği spekülasyonları var. Adil bir paylaşımın olmayacağına dair uygulamaların olacağı belirtiliyor.

 

Adalet ise tüm insanlık için elzem olan kavramlardan. Ekmeğe, suya ve havaya ihtiyaç duyduğumuz gibi adalet kavramına da ihtiyacımız var. Üzülerek belirtmek gerekirse adalet kavramı da küresel bazda içi boşaltılmış bir kelimeden ibaret artık.

 

Evlilik müessesinde olsun ülkeler bazlı diyaloglarda olsun adaletin olmadığı, güven hissiyatının zedelendiği bir dünyada başa dönmek çok müşkil bir hal alıyor. Bu bağlamda yaşadığımız konjüktürde insanoğlu müspet ve güzel olan her şeyi yok ettiği gibi adalet ve güven duygusunu da ortadan kaldırmışa benziyor.

 

İnsanlığın geldiği noktada adalet ve güven duygusu erozyona uğramış, içleri boşaltılmış kavramlardan maalesef. Oysa ki yönetici adil olmalı çevresine güven vermeli, baba ve anne evlatlarına adil olmalı, komşu komşuluk hakkını vermeli, hayvanları ve canlıların hukukunu korumalı, doğaya sahip çıkmalı. Bir insanın dili, dini, ırkı ve ideolojisi ne olursa olsun adaletsiz olmamalı. İnsanoğlu Hak – hukuk neyi gerektiriyorsa öyle davranmalı öyle yaşamalı ve öyle yaşatmalı. Dinlerin kutsal kitaplarında ki ilk emirlerine baktığımızda bile Tevrat  “yaşat” ,İncil  “sev” Kuran ise  “oku” diyor ama Yahudi  “yaşatmadı”, Hristiyan  “sevmedi” Müslüman ise  “okumadı”. Sevmeyince, yaşatmayınca, okumayınca adalet kavramından uzaklaşıp etrafına güven veremiyorsun. İnsanlığın geldiği, gelebildiği nokta burası lakin geleceği nokta ise umarım aydınlık olur karanlık olmaz.