Dün olduğu gibi bugün de Namık Kemal’in Afyonkarahisar ile bağı olduğunu pek çok insanımız bilmiyor.  Oysa Namık Kemal’in çocukluk yıllarının bir kısmı Afyonkarahisar sokaklarında geçmişti.

Vatan Şairi namıyla maruf Namık Kemal’in henüz 5 yaşlarında iken ailesiyle birlikte Afyonkarahisar’a geldiğini,  dedesi Abdüllatif  Paşa’nın bu kentteki Vergi Dairesinin sorumlu yönetmeni olduğunu Merhum Edip Ali Bakı Hocanın “Namık Kemal Afyon’da adlı kitabından öğreniyoruz. 
Abdüllatif  Paşa 1845 yılında, daha Paşa olmadan Tırhala Sancağı Mal Müdürlüğü’nden Afyon (Karahisar) Sancağı Vergi Dairesi Müdürlüğü’ne tayin edilmiştir. Bu münasebetle, Namık Kemal, annesiyle birlikte bir süre Dedesi Abdüllâtif Paşa’nın Afyonkarahisar’daki evinde,  konuk olmuşlardır.
O arada Namık Kemal’in annesi Fatma Zehra Hanım, hastalanmış, tedavi edilemeyince de   vefat ederek, Afyonkarahisar Mevlevi (Türbe) Camii’nin avlusuna defnedilmiştir. Bugün de bu  Camiye giren herkes giriş kapısının yanındaki mezarında ebedi uykusunda olan, Fatma Zehra hanımı selamlayarak ibadet ederler.
Abdüllatif Paşa kızının mezar taşını dört parçalı olarak İstanbul’da yaptırır. Mezarına yerleştirir. Tekke 1874 ve 1902 yıllarında iki büyük yangın da harap olur. Mezar taşı antika olarak müzeye götürülür. 
Hürriyet ve Vatan şairi Namık Kemal’in annesi Fatma Zehra hanım, müneccim başı, Mustafa Asım beyin de eşidir. Annesi Mahdume hanım tarafından özenle yetiştirilmiştir. Eşi de aydın bir kişiliğe sahiptir.
Fatma Zehra Hanım okuduğu kitapların Mevlevi tekkesine bağışlanmasını ister. Ölümü ile kitaplık, “vakıf kaydı ile” Tekkeye verilir. Ne yazıktır ki kitaplar yangınlarda kurtarılamamış ele geçen biri yazma diğeri basma iki kitap kalmış, onlar da Afyonkarahisar Gedik Ahmet Paşa İl Halk kütüphanesine verilmiştir. 
***
    Tanzimat döneminde yaşamış, Genç Osmanlı Hareketi mensubu, gazeteci, devlet adamı, ünlü yazar ve şair Namık Kemal kimdir? Neler yazmıştır? Namık Kemal eserlerinde neyi savunmuştur?...Ona neden Hürriyet ve “Vatan Şairi” denilmiştir?...
Namık Kemal 1840 yılında Tekirdağ’da dünyaya geldi. 18 yaşına kadar dedesi Abdüllâtif Paşa'nın yanında, Rumeli ve Anadolu'nun çeşitli kentlerinde yaşadı. Arapça ve Farsça öğrendi. 18 yaşında geldiği İstanbul'daki Bâb-ı Âli Tercüme Odasında sekreter olarak çalışmaya başladı. 
Osmanlı devletinde o güne dek duyulmamış “yurtseverlik”, “özgürlük”, “ulus” gibi  kavramlara yazılarında yer veren Namık Kemal Türk düşünce hayatına ve edebiyatına soktuğu bu kavramlar çerçevesinde “Tasvir-i Efkâr” gazetesinde hükûmeti eleştiren yazılar yazdığı için tutuklanmak istenildiğini öğrenince Paris’e kaçtı.


Namık Kemal

Genç Osmanlılar hareketine katılan Namık Kemal sonra Londra’ya geçti, “Muhbir” gazetesinde yazmaya başladı. Ardından  “Hürriyet” isimli bir gazete çıkardı. Dönemin Zaptiye Nazırı Hüsnü Paşa'nın çağrısı üzerine İstanbul'a döndü. “İbret” gazetesinde yazdığı yazı nedeniyle İstanbul'dan uzaklaştırılmak için Gelibolu Valiliğine atandı. Orada yazmaya başladığı “Vatan Yahut Silistre” oyunu, İstanbul’da Gedikpaşa Tiyatrosunda sahnelendiğinde izleyicileri ayaklandıran olaylara neden oldu. Oyunu yasaklandı. İstanbul’a dönüp “İbret” gazetesinde yaşananları kaleme alınca gazeteyi çıkaran arkadaşlarıyla birlikte 1873 yılında Kıbrıs’ın Magosa kentine sürüldü. 
Kuşkusuz şairin üzüntüsü kendisi için değildi. Vatan  için yanıp tutuşuyor ve diyordu ki; 
        “Ölürsem görmeden vatanda ümid ettiğim feyzi
Yazılsın senk-i kabrime vatan mahzun ben mahzun”

Namık Kemal, Magosa’daki iki katlı yapının alt katındaki zindana kapatıldı. Zaman geçtikçe Kıbrıs Mutasarrıfı Veyis Paşa tarafında üst kata çıkarılmıştır. Sürgün hayatına V. Murat’ın affıyla son verilmiştir. Ünlü şairin sürgün döneminde yaşadığı bina, günümüzde Namık Kemal Zindanı ve Müzesi olarak ziyaret edilmektedir. 
Büyük Şair milliyetçi duygu ve düşüncelerinden dolayı çok sıkıntılar yaşamış ve bir keresinde, şu dizeleri de içeren bir şiir yazmıştır:
        Zalim olsa ne rütbe bi perva
Yine bünyad-ı zulmü biz yıkarız
Merkez-i hâke atsalar da bizi
Küre-i arzı patlatır çıkarız

Birinci Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'a döndü. Şûra-yı Devlet (Danıştay) üyesi oldu. Kanun-i Esasi'yi (Anayasa) hazırlayan kurulda görev aldı. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı çıkınca II. Abdülhamid'in Meclis-i Mebusan'ı kapatması üzerine tutuklandı. Beş ay kadar tutuklu kaldıktan sonra mutasarrıf (Vali) olarak Midilli, Rodos, Sakız adalarına gönderildi ve 1888 yılında sürgünde öldü.
Namık Kemal, “Toplum için sanat” anlayışını benimsemiş ve sanatı, toplumun Batılılaşması için bir araç olarak kullanmıştır. Eserlerini halkın anlayabileceği sade bir dille yazmayı amaçlamıştır. Tiyatroyu “eğlencelerin en faydalısı” olarak nitelemiş, bir okul gibi görmüş, sahne dili ve tekniği yönünden başarılı eserler vermişti.
Romanları, tiyatro eserleri, şiirleri, eleştiri ve tarihi kitapları bulanan Namık Kemal’in, özellikle “İntibah” ve “Cezmi” isimli romanları ile “Vatan yahut Silistre” isimli tiyatro oyunu ve çok sayıda tarih kitabı ile bilinen değerli kalemerinin bu eserlerini, gençlik yıllarında ben de almış, okumuş ve kitaplığımda bulundurmuştum.
Örneğin Vatan Mersiyesi adını verdiği ünlü şiirini hiç unutmadım ve bugün dahi zaman zaman şu iki dizeyi terennüm ederim:
Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini
Yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini
    Tabii daha sonraki süreçte, bir vesileyle Atatürk, bu şiir üzerine şöyle demişti:
            Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
            Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini

Magusa’daki Namık Kemal zindanı ya da ikametine tahsis edilen yapı