Sincan Kadın Kapalı Cezaevi'nde tutuklu olan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven, Kürt sorununun çözümüne dair yaşanan tartışmaları Mezopotamya Ajansı'na (MA) değerlendirdi. Güven'in "Ah tekoşîn (mücadele) sen nelere kadirsin" başlığıyla kaleme aldığı yazıda, Kürt sorununun çözümünde muhatabın Abdullah Öcalan olduğunu söyledi.
ÇÖZÜM KENDİNİ DAYATIYOR
Bizler Kürt sorununun demokratik barışçıl yol ve yöntemlerle çözümü için sadece Kürtler değil, toplumun tüm dinamiklerinin çaba sahibi olması gerektiğini belirtiyoruz. Başta muhalif kesimlerin en az Filistin halkının haklı davasına verdikleri destek kadar, Kürt sorununa da aynı netlikte, cesurca destek verebilmesi gerekiyor. Aksi durumda samimiyetleri sorgulanacaktır. Diğer bir realite ise siyasi yelpazede Kürt halkının tercihlerinin Türkiye siyasetinde kazandıran ve kaybettiren bir noktada da olmasıdır. Bu durumu etkisiz kılmak için milliyetçi cephe, 14 Mayıs genel seçimlerinde bazı taktikler geliştirdi. Ancak etkili olmadı. Kürt halkının haklı ve meşru davası uluslararası arenaya taşınan bir hakikattir. Herkes bilsin ki hakikat güneş gibidir ilkeli doğar. Dolayısıyla çözmeyen denklem kilitler. Kürt sorunu da Ortadoğu’da hesabı olan egemenlerin denklemlerini bozuyor. Çünkü Kürt sorununda çözüm kendini adeta dayatıyor."
ÇÖZÜMÜN MUHATABI ÖCALAN’DIR
Eğer aklıselim bir yaklaşım sergilenirse; kazan kazan temelinde tüm halklar kazanacaktır. Elbette bizler de çözümün doğru muhataplarla çözülmesini istiyoruz. Ömrünü bir halkın özgürlüğü için adayan, bu uğurda paradigması, plan ve projesi olan Kürt halkı önderi en doğru kişi olacaktır. Zaten bizler açısından Kurdistan birdir. Yani aramızda çekilen suni sınırları asla meşru görmedik. Hal böyle olunca, çözüm bu bütünlük olmak durumundadır. Yani, Başur’daki seçimlerde, Rojava’daki gelişmeler de, Rojhilat’daki dengelerde bizi çok yakından ilgilendiriyor.
Eğer AKP-MHP iktidarı geçmişte olduğu gibi Ortadoğu’da gelişen ‘Arap Baharı’ döneminde olduğu gibi taktiksel bir sürecin peşindeyse çok büyük yanılırlar. Bugün daha net anlaşılıyor ki o dönem Irak, İran ve Suriye’nin gelişen de-facto durumdan etkilenebileceği kaygısıyla içteki Kürtler ‘Çözüm süreci’ ile tehlike geçene kadar oyalanmak istenmiş ancak istemeden de olsa bir olguyu gözler önüne serdiler. Birincisi Kürt Halk Önderliğinin gücü, ikincisi Türkiye halklarının çözüme verdiği başta can kaybı olmaması konusunda bir rahatlamanın olduğu ortaya çıktı.”