Osmanlı’nın 16. yüzyılın başlarında tanıştığı kahve, İstanbul’a gelişiyle adeta bir devrim başlattı. Kahvenin hızla artan popülaritesinin ardından İstanbul’daki ilk kahvehane 1550’li yıllarda Tahtakale’de açıldı. Genellikle cami yakınlarına konumlanan kahvehanelerin asıl amacı insanlara gün boyu kahve servis etmekti. Ancak kısa bir süre içinde halkın (kadınlar ve çocukların değilse de yetişkin erkeklerin) günlük hayatında önemli bir yer edindi. Alkolü pek de hoş karşılamayan ve tüketmeyen Osmanlı’nın Müslüman kesimi için olduğu kadar gayrimüslim halkın da uğrak noktalarından oldu. Halktan herkesin kahve içip sohbet edebileceği, fikir alışverişi yapabileceği bu mekanlar, yepyeni ve ideal bir sosyalleşme alanı yarattı. Halkın ilgisini bu kadar çeken kahvehanelerin sayısı da kısa sürede arttı. 1600 yılına gelindiğinde İstanbul’da 600’den fazla kahvehane olduğu biliniyor.
16. yüzyılda Osmanlı halkının hayatının merkezinde üç mekandan bahsedilebilir: ev, iş yeri ve cami. Bunlara alternatif olarak ortaya çıkan yeni bir mekanın bu kadar popüler olmasının en büyük sebebi ise halkın burada sosyalleşmesinin yanında dinî, siyasi, ekonomik konuları tartışması ve birbirinden haberleri öğrenmesiydi. Keyfi ve önemli meseleler bir arada tartışılır, insanlar eğlenirdi.
Kahvehanelerin kapısı sosyoekonomik statüsü, mesleği ve dini fark etmeksizin herkese açıktı. Boş zamanlarının çoğunu burada geçiren erkekler, kahvehanede oyunlar oynar, tütün içer, birbirlerine hikâyeler anlatır, ironi ve mizahın iç içe geçtiği politik tabanlı gölge oyunlarına hep beraber gülerlerdi (Kırlı, 2004). Tam da bu sebeplerden dolayı kahvehaneler bir süre sonra siyasi ve dinî otoriteler tarafından tehdit olarak görülmeye başladı.
Kahvenin yasaklanması için farklı zamanlarda çeşitli girişimlerde bulunuldu. Kanunî Sultan Süleyman zamanında şeyhülislam, kahve içmenin günah olduğuna dair bir fetva yayımladı. Daha sonraları, kahvehanelerin radikal fikirleri yaydığına ve toplumu kışkırttığına inananan IV. Murat, kahveyi ve kahvehaneleri tamamen yasakladı. Kahvehanelerin bir tehdit olarak görülmesi 19. yüzyılda da devam ediyordu. Saray’ın hafiyeleri, kahvehanelerde herkes gibi bulunup halktan haberleri, dedikoduları, kısacası konuşulan her şeyi Saray’a bildiriyorlardı. Ancak bu yasaklara rağmen halk, kahve içmenin ve bu mekanları yaşatmanın yolunu bir şekilde buldu.
Kahvehaneler ortaya çıkışından itibaren Osmanlı’da başlayan ve nihayetinde dünyaya yayılan yeni bir sosyalleşme alanı yarattı. Kahve içmenin yanında en önemli konuların konuşulduğu ve halkın kalbinin attığı mekanlar olarak tarihteki yerini aldı. 500 yıllık geçmişiyle günümüze kadar önemini kaybetmemiş ve dünya çapında farklı kültürlerde yer edinmeyi başarmış bu mekanlar artık kendi başına bambaşka bir kahve ve kafe kültürü yaratmıştır.
KAHVENİN KÖKLERİ
Kahve modern hayatın artık neredeyse vazgeçilmez bir parçası. Bunun yanında kafeler de sosyal ve kültürel hayatımızda uzun süredir yer almakta. Günümüzün normali olan bu kafe kültürünün köklerinin Osmanlı’ya dayandığını artık biliyorsunuz. Peki ya kelimenin kökeni? Günümüzde kullanılan haliyle kafe sözcüğü dilimize Fransızcadan geçmiş. Ancak Osmanlı’da bu mekanlar kahvehane ya da kıraathane olarak adlandırılıyordu. Kafe de kahvehane de elbette farklı dillerde kahve kelimesinden türemiş. Kelimelerden bahsetmişken gelin biraz etimoloji konuşalım.
Türkçedeki kahve, Arapça kahwa (قهوة) kelimesinden dilimize geçmiştir. Kelimenin etimolojik kökeni biraz tartışmalı. Bazı Arap sözlükbilimcilere göre kahwa kelimesi bir tür şarap anlamına gelirken kelimenin türediği kök “iştahsız olmak” anlamına geliyor. Bu kelimenin şarap anlamına geldiğini düşünmelerinin sebebi kahvenin de şarap gibi koyu ve sert bir içecek olmasına bağlanıyor.
Bir diğer teori ise kelimenin kökeninin kahvenin anavatanı olan Etiyopya'nın Kaffa bölgesine dayandığı yönünde. Ancak bu teorinin doğruluğu biraz şüpheli çünkü bölgede kahve bitkisine būno deniyor. Bu kelime Arapçaya da bunn olarak geçmiş. Yani ana dilde bitkiye verilen isimde bölge ismi olan Kaffa’nın etkisi görülmüyor.
Sabahları uyanamadığımızda yardımımıza koşan, bazen keyifli gruplara bazen yalnızlığımıza eşlik eden kahvenin yolculuğuna biraz tanık olduk. 500 yıl önce başlayıp sizin fincanınıza kadar gelen bu kültürü, bol sohbetli kahvelerinizde bulabilirsiniz. (Haber Merkezi)