33 medeniyete ev sahipliği yapan Diyarbakır, bundan 508 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu tarafından Diyarbekir Eyaleti'nin merkezi oldu. Başta Kürt Tarihi isimli eseri meydana getiren Şerefname'nin yazarı Şeref Han tarafından da aktarıldığı bilgiler ışığında, yine önemli tarihçilerin aktardığı dipnotlara göre 1401 yılında Akkoyunlular yönetimindeki Diyarbekir, devletin başkenti oldu. Artuklular’ın Egemenliğine son veren Safeviler böylece şehri ele geçirdi. 1507-1515 yılları arasında Anadolu Beylikleri, Memlükler İran-Safevi devletleri arasında bu bölge için mücadele devam etti. Ancak Safeviler bu toprakları vermemek için ellerinden geleni yapıyordu ve kaybetmemeye çalışıyordu. Gazetemiz, sizler için Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilip kent merkezinde Eyalet sisteminin oluşturulduğu Diyarbekir Eyaleti tarihini ele aldı.

Osmanlı zamanındaki Diyarbekir Eyaleti'nin haritadan görünümü

ŞAH İSMAİL'İN DİYARBEKİR'İ İŞGAL ETME SÜRECİ 
Şah İsmail-i Safevî, bölgeleri istilâ etmek amacıyla Maraş üzerine yürüdü. Fakat Maraş hükümdarı Alaüddevle Zulkadır kendisine karşı direndi ve çarpışmada yenilgiye uğradı. Zulkadır aşiretinin yenilmesinden sonra Şah, seferinin dizginini Diyarbekir’e çevirdi. Bunun üzerine, bu yaprakların annesinin babası olan Diyarbekir Valisi Emîr Bey Musullu, hemen Şah’a itaat ve boyun eğişini arzetti; ayrıca kendisine büyük hediyeler ve nadir rastlanan pahalı armağanlar sundu. Bundan başka Şah, Diyarbekir Hükümetini ve yönetimini de Mirza Bey’in oğlu Muhammed Han Ustaclu’ya verdi. Burada bir takım zulümleri ve barbarlıkları Safevi yönetimi, Diyarbekirliler'e acı yaşatmaya başladı.

Şah İsmail

KÜRDİSTAN BEYLERİ'NDEN İDRİS-İ BİTLİSİ'YE İYİ DİLEK MEKTUPLARI 
Bu durumdan kurtulmak isteyen Diyarbekir ahalisi ise, Osmanlı İmparatoru Sultan Selim Han’ın bütün İran ülkesini fethetmek niyetinde olduğunu öğrenince, bu şartlardan yararlanmak için fırsatın elverişli olduğunu anladılar ve İdris-i Bedlisî ile köklü Diyaeddin Ailesi'ne ve tahtlarına bağlılıklarını sunmak konusunda anlaştılar. Bunlar, Kürdistan beylerinden ve hükümdarlarından 20 kişiyi bu tedbirde kendilerine katıncaya kadar çalıştılar ve bir bağlılık, itaat mektubu yazarak düşünür Mevlana İdris’e ve Muhammed Ağa’ya verdiler; bunun üzerine İdris-i Bitlisi, halka acı çektiren I. Şah İsmail’i Yavuz Sultan Selim’e bildirdi. Onlar da bunu yüce eşiklere sunmak üzere hemen İstanbul’a hareket ettiler.

Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim

YAVUZ SULTAN SELİM SEFERLERİ BATI'YA DEĞİL, DOĞU'YA HAZIRLAR 
Şehzadeliği döneminde de I. Şah İsmail ile iyi geçinmeyen Yavuz Sultan Selim, Memluk Devletinde gelen şikayetler ile birlikte atalarının attığı Batı adımını Doğu adımına çekip, Doğu'nun da hakimiyetinin Osmanlı'dan yana olması için hazırlıkları başlattı. Kürd beylerinin bu isteği ve dileği üzerine, kendisine karşı vefakâr olan dostlarını seven ve kendisine karşı kin besleyen düşmanlarını da amansız bir şekilde pençeleyen Sultan, Acemistan vilyâetini istilâ etmek amacıyla Azebaycan ve Ermenistan ülkelerine hareket etti. Hazırlıklar sonucunda Yavuz Sultan Selim, 23 Ağustos 1514’te Çaldıran Savaşı’nda II. Şah İsmail’i mağlup etti. Sultan, bu çarpışmada parlak bir zafer kazandı. Emîr Şeref de, Kürd hükümdarlarının bir kısmıyla birlikte Sultan’ın maiyetindeydi ve onun işaretine bağlı kalıyordu. Diyarbakır Valisi Muhammed Han o çarpışmada Şah tarafından öldürülünce, görevi de kardeşi Kara Han’a, ayrıca Şah’ın Divanı tarafından Bedlis Eyaleti kardeşi İvaz Bey’e, Cezire de kardeşi Ulaş Bey’e verildi.

Osmanlı zamanındaki Diyarbekir Eyaleti'nin haritadan görünümü

Daha sonra ise Yavuz Sultan Selim Han, faaliyetlerini Doğu Anadolu’nun Osmanlı Devleti’ne bağlanması meselesi üzerine yoğunlaştırmış ve aslen Bitlisli olup bu bölge halkı üzerine büyük itibarı olan Şeyh Hüsameddin’in oğlu tarihçi İdris’e özel bir vazife vermişti. Bu vazife ise Urmiye Gölü’nden Malatya ve Diyarbakır’a kadar uzanan bölgenin ümerasını Safeviler’e karşı ayaklandırarak onların Osmanlı hizmetine girmelerini temin etmekten ibaretti.

YAVUZ SULTAN SELİM KÜRDİSTAN BEYLERİ'NİN TALEPLERİNİ OLUMLU KARŞILAR 
Sultan’ın ordusu, Tebriz’den Rum tarafına dönünce, düşünür İdris, Kürd beyleri adına yüce Sultanlık tahtına bir rapor sunarak, Sultan’ın merhametinden, irsî görevlerini eskiden olduğu gibi kendilerine vermek lütfunda bulunmasını ve komutası altında hep birlikte Diyarbekir’e gidip Safevî Valisi Kara Han’ı oradan çıkarmak için başlarına Beylerbeyi rütbesinde olacak büyük bir şahsiyeti tayin etmesini dilediklerini bildirdi.

Sultan dilediklerini olumlu karşılayarak şu cevabı verdi: ‘’Kendi aralarından, Kürd beylerinden ve hükümdarlarından, beylerbeyi görevini üzerine alabilecek ve bütün Kürd beylerinin boyun eğecekleri, komutası altında Kızılbaşlarla çarpışmaya ve onları ülkeden kovmaya gidecekleri birini seçsinler.’’


 
Bunun üzerine düşünür İdris bir rapor daha sunarak şöyle dedi: ‘’Burada öznel birlikten fazla çokluk vardır; herkes ‘yalnız ben olayım, benden başkası olmasın.’ diyor ve kimse kimseye itaat etmiyor. Yüce amaç, Kızılbaşların topluluğunu parçalamaya ve birliğini darmadağın etmeye yol açacak tedbirleri almak olduğuna göre, bu durumda, Sultanlık Sarayının adamlarından, bütün Kürd beylerinin itaat edecekleri ve emîrlerine boyun eğecekleri birinin tayin edilmesi daha iyi olur; böylece bu iş en hızlı ve en iyi şekilde tamamlanır.

DİYARBEKİR, SAFEVİLER'İN ÖNEMLİ KENTLERİNDEN BİR TANESİYDİ
Safevilerin elinde bulunan Diyarbekir, bu devletin Osmanlı sınırındaki en önemli kentlerinden bir tanesiydi. Dolayısıyla Diyarbakır’ın alınması, doğu sınırları açısından ve özellikle İran’a karşı önemli bir teminat oluşturacağından, Osmanlı Devleti için bu dönemde büyük önem taşımaya başlamıştı. Bunu bilen I. Şah İsmail, Diyarbakır başta olmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesini Şiileştirip kendisine biat edilmesi için o bölgelerde bulunan, çoğunluğu Sünni Kürt olan halka eziyet çektirdi. I. Şah İsmail’i bunun üzerine bölgeye kumandasından Karahan’ı göndermiş ve şehir kuşatılmıştır. Kuşatma başarılı olmamışsa da kaldırılmamış ve bu sebepten şehir halkı çok eziyet çekmiştir. Bu sırada Sultan Selim, Dulkadiroğulları’na karşı sefere çıkmış olduğundan, Diyarbakır’a fazla yardım edememiştir. Şehre Osmanlılar, dergâh-ı âlî müteferrikalarından aslen Âmidli olan Yiğit Ahmed kumandasında takviye gönderdiler. 

Bıyıklı Mehmet Paşa'nın minyatürü olduğu düşünülen görselleri

BIYIKLI MEHMET PAŞA, YAVUZ SULTAN SELİM TARAFINDAN DİYARBEKİR'İN FETHİNE MEMUR EDİLMİŞLERDİR
Safevilerin, Diyarbekir'i muhasarası bir yıl kadar sürmüştür. Şehir halkın ısrarlı talepleri ve İdris-i Bitlisi’nin tavsiyesi üzerine, bu sırada Bayburt’ta bulunan Bıyıklı Mehmet Paşa ve Rûm Beylerbeyi Şadı Paşa, Yavuz Sultan Selim tarafından buranın fethine memur edilmişlerdir. Osmanlı kuvvetlerinin yola çıkması üzerine, İdris-i Bitlisi’de Doğu Anadolu’da bulunan birçok Kürt ümerasını Osmanlı Devleti’nin yardımına koşmak üzere ayaklandırmıştır. Bunun üzerine Kara Han muhasarayı kaldırmak zorunda kalmış ve Mardin’e doğru firar etmiştir. Osmanlı kuvvetleri, Eylül 1515 ortalarında şehre girmiş ve halk tarafından büyük sevinçle karşılanmışlardır.

BIYIKLI MEHMET PAŞA, KÜRD ORDULARI GENEL KOMUTANI OLARAK TAYİN EDİLMİŞTİR 
Bunun üzerine, Bıyıklı Mehmed diye tanınan Çavuşbaşı Mehmed Ağa’nın, Diyarbekir Eyaleti Beylerbeyi ve o eyaleti yabancıların elinden geri alıp egemenlik altına almayı amaçlayan Kürd Orduları Genel Komutanı olarak tayin edilmesi hakkında bir emîrname çıktı.

Bıyıklı Mehmet Paşa'nın minyatürü olduğu düşünülen görselleri-2

4 Kasım 1515’te Bıyıklı Mehmet Paşa, Diyarbakır Beylerbeyliği’ne getirilmiştir. Mehmet Paşa ile birlikte hadiselerde büyük rol oynayan İdris-i Bitlisi’ye ise padişah tarafından birçok hediye gönderilmiştir. İki ordu, dolup taşan denizler ve gürültülü, şimşekli bulutlar gibi birbirine girdi. Bu kanlı çarpışmada savaş ve vuruşma ateşini ilk alevlendiren topluluk Rozkan aşireti oldu. Ancak bu bölgede Osmanlı Devleti ile Safeviler arasında, bölgenin mutlak hâkimiyetini de geçirmeyi hedefleyen mücadele iki yıl daha devam etmiştir ve nihayet 1517 senesi, Mayıs ayı ortalarında, Bıyıklı Mehmet Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetleri, Nusaybin dolaylarında Mardin Koçhisar yakılarında Dede kargın sahasında, Safevi kuvvetlerini eksin Güneydoğu Anadolu’nun önemli şehir ve kaleleri de kısa zamanda Osmanlı Devleti eline geçmiştir.

DİYARBEKİR'İN OSMANLI İDARESİNDEKİ ŞEHİR KAPILARINA İSİMLER VERİLMİŞTİR 
Osmanlı idaresine girdikten hemen sonra yapılan tahrire göre 1518’de şehir dört kapı ve bunlara göre adlandırılmış dört mahalleye (Bâb-ı Mardin, Bâb-ı Rûm, Bâb-ı Cebel ve Bâbü’l-Mâ) sahipti. Bu mahallelerde 1220 Müslüman, 1093 gayri Müslim aile ile (hâne) 237 vergi mükellefi mücerred (bekâr) oturmaktaydı. Mahallelerden en kalabalığı Bâbü’l-Mâ adını taşıyanıydı ve burada gayri Müslimler çoğunluktaydı. Aralarında yirmi sekiz hâne, üç mücerred nüfusa sahip küçük bir Yahudi grubu da yer alıyordu. Şehrin nüfusunun % 54’ünü Müslümanlar teşkil etmekteydi. Aynı tarihte şehirde bir darphâne, bir kirişhâne, birer de boyahâne, macunhâne, tabakhâne, bozahâne ve başhâne bulunuyordu. Şehirdeki boyahânenin yıllık gelirinin 150.000 akçe olması, şehirde dokumacılığın ne kadar ileri gitmiş olduğunu gösterir (BA, TD, nr. 64, s. 216 vd.). Bu gelir 156’de 213.617 akçeye yükselmiştir. Ayrıca Diyarbekir Beyler Beyiliğine bağlı pek çok yerde de boyahâneler vardı. Diyarbekir’in bilhassa kırmızı kök boya ile boyanmış iplikleri meşhurdu.

Diyarbakır Kayapınar Belediyesi 120 işçi alacak! İşte başvuru şartları Diyarbakır Kayapınar Belediyesi 120 işçi alacak! İşte başvuru şartları

Bıyıklı Mehmet Paşa'nın mezarı

OSMANLI İMPARATORLUĞU TARAFINDAN DİYARBEKİR'E SAYISIZ TARİHİ YAPI İNŞA EDİLMİŞTİR 
 Şehirde Osmanlı ümerâsı tarafından yaptırılan cami, han ve benzeri eserlere fetihle birlikte rastlanmaktadır. Bunlardan birisi Fâtih Paşa Camii adını taşımakta olup Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. Şehrin 1514-1515’te Kara Han tarafından kuşatılması sırasında yardıma gelen Yiğit Ahmet Bey de bir mescid yaptırmış, bunun etrafında bir mahalle oluşmuştur. XVI ve XVII. yüzyıllarda Âmid’de Diyarbekir Beylerbeyileri Hüsrev Paşa 1521-1528, Hadım Ali Paşa 1534-1537, İskender Paşa 1551, Behram Paşa 1564-1572, Melek Ahmed Paşa 1587-1591 ve Defterdar Ahmed Paşa da 1594 yıllarında birer camii inşa ettirmişlerdir. Deliler Hanı (1527, Hüsrev Paşa), Hasan Paşa Hanı (1574-1575), Çifte Han’da ayı yüzyıldan kalan önemi yapılardır. Şehrin iç kalesinde biri Artukoğulları’ndan kalan, diğeri Bıyıklı Mehmed Paşa tarafından yaptırılan ve XVII. yüzyılda Evliya Çelebi’nin övgü ile söz edip 150 odalı, birkaç divanhâneli olarak tanımladığı iki saray vardır. Artuklu Sarayı’nın, 1766’da bu şehri ziyaret eden Carsten Niebuhr’un tepe üzerinde, sadece temel duvarları kalan eski sahiplerin sarayı olarak tanımladığı yapı olduğu anlaşılmaktadır. Bu tepe halen Virantepe adını taşımaktadır.

XVIII. yüzyıl sonlarında Diyarbekir’de içerisinde cami, pek çok konakların, hizmetli odalarının bulunduğu büyük bir saraydan bahsedilmektedir. Ancak bu sarayla Bıyıklı Mehmed Paşa Sarayı arasında ilişki bilinmediği gibi bu sonuncusunun da izi kalmamıştır. Sadece yeri İçkale’nin kuzeydoğu köşesi olarak belirlenebilmektedir. Matrakçı Nasuh’un Irakeyn Seferi dönüşünde (1535) Kara Âmid’i tasvir eden minyatüründe İç Kale’de görünen büyük yapılar bu saraya ait olmalıdır. Şehirde, önünde avlusu ile görünen Ulu Cami dışında beş cami fark edilmekte, birçok başka büyük bina da görülmektedir. Aynı yıl 10 Ekim’de Kanûni Sultan Süleyman bu şehre gelmiş ve bir süre kalmıştır (Celâlzâde, vr. 276).  

Şeref Han, Şerefname'nin (Kürt tarihinin) yazarı

Tarihin belirli dönemlerinde Diyarbekir Eyaleti'ndeki sancaklar ise şöyle;

1515-1526 ARASI EYALETİN SANCAKLARI
Diyarbekir Sancağı, Mardin Sancağı, Sincar Sancağı, Birecik Sancağı, Ruha Sancağı, Siverek Sancağı, Çermik Sancağı, Ergani Sancağı, Harput Sancağı, Arabgir Sancağı, Kiğı Sancağı, Çemişkezek Sancağı (Merkez Diyarbekir).

1526-1560 ARASI EYALETİN SANCAKLARI
Diyarbekir Sancağı, Mardin Sancağı, Sincar Sancağı, Ruha Sancağı, Siverek Sancağı, Çermik Sancağı, Ergani Sancağı, Harput Sancağı, Arabgir Sancağı, Kiğı Sancağı, Çemişkezek Sancağı, Musul Sancağı, Hit Sancağı, Deyr Sancağı, Rahbe Sancağı, Ane Sancağı (Merkez Diyarbekir).

1560'DEN SONRA EYALETİN SANCAKLARI
Diyarbekir Sancağı, Sincar Sancağı, Ruha Sancağı, Siverek Sancağı, Çermik Sancağı, Ergani Sancağı, Harput Sancağı, Arabgir Sancağı, Kiğı Sancağı, Çemişkezek Sancağı, Musul Sancağı, Hit Sancağı, Deyr Sancağı, Rahbe Sancağı, Ane Sancağı (Merkez Diyarbekir).

KAYNAKÇA:
Şeref Han, Şerefname (Kürd Tarihi), Çeviri Mehmet Emin Bozarslan, Deng Yayınları, İstanbul Aralık 1997, S.302. bkz.
Şeref Han, Şerefname (Kürd Tarihi), Çeviri Mehmet Emin Bozarslan, Deng Yayınları, İstanbul Aralık 1997, S.302. bkz.
İhsan Işık, Diyarbakır Ansiklopedisi Cilt I, Elvan Yayınları, Ankara 24 Mart 2013, S.463 bkz.
Matrakçı Nasuh, Sefer-i Irâkeyn, S. 238-279-280;  tıpkıbasım, vr. 102. bkz.
Şeref Han, Şerefname (Kürd Tarihi), Çeviri Mehmet Emin Bozarslan, Deng Yayınları, İstanbul Aralık 1997, S.327-336 bkz. 
İhsan Işık, Diyarbakır Ansiklopedisi Cilt I, Elvan Yayınları, Ankara 24 Mart 2013,  S.463-465 bkz.
Şeref Han, Şerefname (Kürd Tarihi), Çeviri Mehmet Emin Bozarslan, Deng Yayınları, İstanbul Aralık 1997, S.105-119. bkz.

Haber: Devrim AKTÜRK
 

Editör: Devrim Aktürk