Erkek çocuğu evlenme çağına gelen anneler, önce kendilerine sosyal ve kültürel açıdan uyacak, iyi bir aileden, becerikli, saygılı ve tabii güzel olan bir gelin adayı aradıklarını eşe, dosta haber verirdi. Nişanlar, düğünler, sünnetler sosyal yaşamda büyük yer tuttuğundan, her şeyin eksiksiz ve en güzeli olması için kız ve erkek tarafı titizlikle çalışırdı.
GÖRÜCÜLER EVİN EN BÜYÜK ODASINA ALINIRDI
Diyarbakır Hafızası'nda yer alan habere göre; Kız görmeye genelde perşembe günü gidilirdi. Heyecan içinde karşılanan görücüler evin en büyük odasına alınırdı. Ailenin en saygın, ağzı iyi söz yapan üç-dört kadınından oluşan görücüler, kızı, ailesini, evin sağını solunu iyice süzgeçten geçirerek halı-hasır altından sedir altına, lamba şişesinden kapı eşiğine kadar her yeri titizlikle denetlerlerdi.
Kız evi naz evi, denir. Bazen bir hafta, bazen bir ay gibi süre istenir, damat adayı ve ailesi ince eleyip sık dokuyarak sorup soruşturulurdu.
DAMADA SÖYLEMEDEN BABAYA MÜJDE VERİLİRDİ
Karar alındığında damat adayına söyleme gereği bile duyulmadan babaya müjde verilirdi. Hayırlıdır diye perşembe akşam namazından sonra aile büyüklerinden oluşan bir heyetle kız evinin kapısı çalınırdı. Hoşbeşten sonra oğlanın büyük dayısı tarafından “Allah’ın emri, peygamberin kavliyle” diye başlanarak kız istenirdi. Kızın babası da kendi aile büyüklerinden birine sözü vererek kızı verdiklerini belirttikten sonra, hoca dua okur, ardından gençler el öperdi. Başlık parasının erkekler tarafından belirlenmesiyle ikramlara geçilirdi.
EVİN HAMALI DA BİR ÇUVAL ŞEKERİ YÜKLENİR, KIZ EVİNE GÖNDERİLİRDİ
Bir ay sonrasına söz alınan şerbet içmek geleneği, şimdiki söz kesme gibiydi. Şerbetten üç gün önce erkek tarafı büyükçe bir sininin içine, gelin için bir takım iç dış elbise, terlik, çorap, nişan yüzüğü, bilezik, kolonya, gül suyu, bisküvi, lokum, şerbet boyası gibi nişanlıkları dizer, üstünü atlas bohçayla kapatırlardı.
İKİ BAYRAM ARASI DÜĞÜN YAPILMAZDI
Kurban Bayramı sonrası nişan için söz alındıktan sonra şerbet töreni sona ererdi. "Qız beşikte, çeyizî sandıxta" atasözü, Diyarbakırlı kız analarının kulağından çıkmayan bir küpedir. Bu nedenle kızı olan kadınlar yıllar öncesinden sandığa çeyizlik atmaya başlardı. Kültürel aktarımın araçlarından olan çeyize annenin verdiği önem, bu karşılıksız emek, kızına duyduğu sevgi kadar annenin maharetini de gösterirdi.
Evlilik aşamasına gelindiğinde de önce eksikler listelenirdi. Gerek akrabaların gerekse komşuların maharetli kadınları ve kızları çeyize yardım için yarışırdı. Alışveriş, düğün hazırlıklarının en zorlu etaplarındandı. Alınacaklara gelinin bibisi, diyazası, yengesi sanki kendileri kullanacaklarmış gibi karar verdiğinden, bu süreçte çok yüzük atıldığı olurdu