Medyanın Tarihsel Serüveni (İkna Edici İletişim)

İletişim tarihinin en önemli meselelerinden biri olarak hem kitleleri, hem fikirleri, hem düşünceleri, hem de ruhani arzuhalleri kazanabilmenin yolu olarak sunulan ikna edici iletişim türünün içine derinlemesine baktığımızda mühim hadiseler de elimizin altına geçerek karşı tarafa aktarımlarda bulunmamıza zemin hazırlar. İmdi, bu konulara ilişkin olarak derinlemesine inceleme yapmak istediğimizde bir takım bilgiler de elimize geçebiliyor. Bu bilgilerin karşı tarafı etkilemede güçlü bir argüman olduğu meselesini de unutmamız gerekmektedir. Esasında kimi düşünceler ve fikirler ikna edici iletişim türünün bir bakıma retorik konusuna benzetenler olsa bile, aynı hususa ilişkin olarak tam tersi olarak ikna edici yöntemin farklı arzulara ve akımlara da zemin hazırladığı iddiası da mühimdir. Nitekim karşıdaki kişinin ikna edici düşüncesini ele aldığımızda iki farklı düşünce yapısının da elimizde olduğunu bilmemizde fayda vardır. Şimdi bu düşünce yapılarının ne olduğunu sorduğunuzu bildiğimden ötürü çok da uzatmadan sunmak isterim; Rızayla ve Zorla ikna etmek…

Bu iki tema da birbirinden önemli ve yine birbirinden mühimdir. İşin özüne bakarak hareket edecek olursak şunları dile getirmemiz pek tabii ki mümkündür:

1.1.Rızayla İkna Etmek: Mühim bir meselenin aktarımı olan rızayla ikna etmek biraz da liberal ve neo-liberal ülkelerin, devletlerin, düşünce yapısına benzer olanların tercih ettiği faktörel fikir akımıdır. 
Buradaki amaç esasında tam anlamıyla basit olmasıyla beraber, üst mercilerin ve makamlarda bulunan kimselerin pek de beğendiği bir sistemsel bütünlük yapı açısıdır. İnsanları herhangi bir zorluğa ve zoraki ikna yöntemlerine itmeden, onlara arzu ettiklerine benzer yaklaşım açılarıyla bakış durumu sunarak, onlara rızayla hükmetmek düşüncesi yatmaktadır. Bu amaç bakımından olaya baktığımızda şöyle bir meselede gün yüzüne çıkmaktadır; kişinin iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış, güzel veyahut çirkin olan bütün düşünce ve fikirleri karşı tarafa herhangi bir baskı ve şiddet uygulanmadan sadece ama sadece rızayla hükmetmek düşüncesi hakimdir. Bu durum çatısı altında bir gücü elinde bulunduran retorik benzeri bilgi birikimi karşı tarafa ikna ettirmek için bulunan kimseler, bu meseleyi her halükarda kendi emellerine ve istinaflarına çekebilmektedir. Bu meselenin önemi ve mühim durumu beraberinde erk kişinin kuvvetini de arttıran ana temalardan birini oluşturabilmektedir.

1.2.Zorla İkna Etmek: Az önce aktarımını yaptığım meselenin tam tersi olarak herhangi bir rıza düşüncesine ve akımına kapılmadan kendi kişisel fikir ve düşüncelerini zorla, baskıyla, şiddetle, zoraki bir arzuhalle sunan bu düşünce yaklaşımı beraberinde terörün oluşmasına ve iki gruplu şiddet meyillerinin artmasına da ne yazık ki ön ayak oluşturabilmektedir.Bu akım ve kuramı daha çok kullanan kişiler, fertler, ülkeler ve şahsiyetler amaçları ve gayeleri olarak erk kişi olabilmenin yolunun kolluk kuvveti düşüncesiyle benimsenebileceğini de sunabilmektedir. Bu durum her ne kadar tepkilere yol açsa da, aynı zamanda şiddet biçiminin de şekillenip sokulmasına zemin hazırlamaktadır.
Herhangi bir demokratik, adaletli yönetim biçimlerinde ve en önemlisi de hem liberal, hem de neo-liberal devletlerde kullanmayan bu sistemsel biçim uluslararası kamuoyunda da en sert şekilde tepkisel olarak eleştirilere zemin hazırlayabilmektedir. Fakat Kuzey Kore benzeri ülkeler sadece kendi iç meselelerinde değil, aynı zamanda dış ülkeler ve uluslararası kamuoyunda da gücün, kuvvetin ve hakimiyetin bulunduğu ülkeler sıfatıyla bilinmesinden ötürü fazla eleştirilerde de bulunulmadığı anları doğurabiliyor.

Nitekim eleştirebilmek için, beraberinde gücü de elinde tutmak gerekmektedir. Gücü, kuvveti ve hakimiyeti elinde bulunduramayan devletler meseleye sessiz kalarak ya da sessizlik rolüne bürünerek hadiseden kurtulmanın çabası içerisine girebiliyor. Tabi ikna kabiliyetinin artması ve oluşturulması için farklı farklı yollar ve düşünceler olsa da, esas olarak ortak nokta ve gayede bulundurulmak istenen akımsal düşünce, daha çok rızanın daha doğru ve bir o kadar da etik olabileceğini aktarabiliyor. Nitekim bu hadisede mesele kişilere zorla bir şeyleri veya bir takım meseleleri aktarmak değil, daha sakin ve sade bir durumla karşıdaki oluşumu kendi iç dünyasına çekmektir. Bunu yapan kişiler, fertler, şahıslar, ülkeler ve devletler hem kendi iç dinamiklerinde, hem de uluslararası dinamiklerde her daim 1-0 önde olabilmekle beraber, artı değer olarak da sunabilmektedir. (Devam edecek)…