Değerli okurlarım, bugün sizlere Kürt Sultanı ve İslâm Âlemi adına Kudüs Fatihi namı ile tanınan Selahaddin-i Eyyubi El Kûrdî hakkında bilgiler sunacağım.
Keza aktaracağım bilgilerin detaylı işlevsel unsuriyetlerini, Kürt Tarihî olarak bilinen Şeref Han tarafından mürekkepler dolusu kalemler ile ele alınan Şerefname'den aktaracağım. Keza Şerefname, Kürt sülalelerinin ayrıntılı tarihçesidir. Şeref Han tarafından 1597 tarihinde Farsça olarak kaleme alınmıştır. Filhakika Kürt tarihine ilişkin en önemli özgün kaynaklardan biridir.
Bugün TRT'de yayınlanan ve saçma sapan bir senaryo ile önümüze konulan sözde diziyi değil, Şeref Han tarafından kaleme alınan özde metni analiz etmenizi temenni ediyorum.
Filhakika Şeref Han, Bitlis emiri Şemseddin Han'ın oğlu, Osmanlılarla 1514'te ittifak antlaşmasını imzalayan ve Bitlis'teki Şerefiye Camii'ni inşa ettiren 4. Şeref Han'ın torunudur. Ve kendileri Kürtlerin tarihçesini yazarken, Selahaddin Eyyubi'den de bahsetmişlerdir. İşte, yer alan eserde Selahaddin Eyyubi hakkında belirtilen önemli noktalar;
"Salahaddin vezirlik görevine başlayınca, Halife El-Âdıd Billah devletinin tüm erkanının hareketi felce uğradı. Bunun nedeni, Salahaddin’in üstün bir kudret ve nadir rastlanan bir zekâya sahip olmasıydı. Kendisi kısa zamanda Halifeden “El-Melik El-Nasır” unvanını aldı. Böylece Mısır’ı kontrolü altına alan Salahaddin, Nureddin Mahmud’a bir elçi göndererek, babasına, Mısır’a dönmesi için izin vermesini istedi. Nureddin onun bu isteğini memnunlukla kabul etti. Salahaddin devlet işlerini büyük bir ehliyet ve liyaketle yönetmeye başladı.
Nihayet 567 (1172) yılının Muharrem ayı başlarında Halife El-Âdıd’’ın hastalığı ağırlaştı ve aynı yılın Muharrem’inin Âşure Günü ölerek Allah’ın rahmetine kavuştu. Bunun üzerine Salahaddin, İsmaillilerin, değerli incilerle, pahalı mücevherlerle, birçok altın ve gümüş para ile dolu olan hazinelerini ele geçirdi. İşlerin dümenini yönetmekte tam bağımsız oldu. İyi yönetimi ve uzak görüşlülüğüyle tüm askerleri ve sivilleri memnun etti. Nureddin Mahmud 569 (1174) yılında, Salahaddin’in babası Necmeddin Eyyubi ise daha öncesinde atından düşüp hasta yatağında Allah’ın rahmetine kavuşmuşlardır.
Bu olaylardan devamla Salahaddin’in Mısır ülkesindeki bağımsızlığı tamamlandı. Bunun üzerine fazla zaman geçmeden ülkesine Şam memleketini de katmıştır. Sonra Kudüs ve Halilrahman şehitlerini, bu şehitleri gaspetmiş olan Hıristiyan Frenklerin elinden aldı. Ayrıca kardeşinin oğulları olan Karakuş’u ve Mağrib’ı fetih ile görevlendirdi. Bunun üzerine Karakuş büyük bir orduyla Trablus şehrini Frenklerin elinde aldı, Salahaddin’in kardeşi Turan Şah’ın ise Yemen’ı fethettiği haberi Eyyubı Hanedanına ulaştı.
Otorite sağlanır sağlanmaz Salahaddin bir emir daha verir. Salahaddin 572 (1177) yılında, Mısır ve Kahire çevresinde, çöller yönünden başlamak üzere,29.300 zira (Zira ,bir eski ölçü aletidir) uzunluğunda büyük bir sur yapılmasını emreder. 573 (1179) yılında ise, Salahaddin’in Halen Kalesini barışçı bir yolla ve zahmetsizce, kan dökülmeden eline aldı.
Salahaddin daha sonra 583 (1188) yılının Rebiyülevvel’inin günlerinden bir Cuma günü, mel’ûn Frenkler Taberiye ovalarında karşı karşıya geldiler ve büyük bir zafere ihsan oldu. Diğer zamanlarda ise Rakka’yı fethederek yolun Nablüs, Hayfa, Kaysariye, Nâsıra ve Askalan’’ın şehir ve kalelerini zapt etti.
Uzun bir süre sonra bir ordu hazırlayarak Kudüs üzerine yürüdü ve şehrin batı tarafına indi. Daha sonra buradan vazgeçip doğu tarafına geçti ve orayı kuşattı. Bu yerleşim ile savaş başladı ve o sırada 60 bin Hıristiyan’da Kudüs’te oturmaktaydılar. Onlar da şehrin Müslümanların eline geçmesini istemiyorlardı. Fakat Müslümanlar vazgeçmediler ve kollarını sıvazlayarak 583 (1188) yılının 27 Recebine rastlayan Cuma gününe girer girmez, Salahaddin kaleyi ve şehri mancınıklarla döverek abluka altındakilerinin gırtlağını adam akıllı sıktı. Bunun üzerine aman ve barış diye bağırdılar.
Salahaddin, onlara, öldürülmeyeceklerini ve esir de edilmeyeceklerini bildirdi. Müslümanlar şehre girdiler ve Hıristiyanların Mescid-ı Aksa’da Kubbetussahre üstüne koymuş oldukları haçı kırdılar; sonra aynı gün Cuma namazını Mescid-ı Aksa’da kıldılar. Frenkler ile Salahaddin arasında yapılan anlaşma ise şu şekildeydi: “ Kafirlerden her erkek Müslümanlara 20 dinar, her kadın da 5 dinar ödeyecek; her çocuk içinde 1 dinar ödenecektir. Üzerine yükümlenen fidyeyi ödemeye gücü yetmeyen herkes Müslümanların eline esir düşecektir."
Salahaddin, bu paraları askerlere, bilginlere ve âbidlere verdi ve daha sonra Sur Kalesine yöneldi. Yine aynı yıllarda Tarsus şehrine hareket etti ve zaferi ile birçok mal, ayrıca da birçok esir aldı. Devamında Berziye Kalesini ’de zapt etti ve orayı da fethetti. Daha sonralarında ise Antakya yöresi ile anlaşma yaptı ve esir olarak alınan birçok Müslüman serbest bırakıldı. Yine anlaşmalar ile Safed şehrini barış yolu ile aldı. Bunun sonucu olarak da Kerek ve Kefken de barış yoluyla fethedildiler. Sonraki günlerde ise Akkâ Kalesi’nin onarımı için emir verdi ve onarım biter bitmez Akkâ’ya yakın olan Şakîf Kalesine yöneldi ve bizzat kendi mübarek kişiliğiyle kaleyi kuşatmaya aldı.
Sultan Salahaddin Eyyubı 588 (1193) yılının Safer’inin 27’sinde Şam'da sıtmalı ve sıtmaya yakalanmış hastalığı ile Allah’ın rahmetine kavuştu. Yaptığı imar ve hayır binalarının bir kısmı ise şunlardır: -Büyük ve küçük Karrafe’de, İmam Şafii’nin türbesi civarında bir medrese. -El dareyn’de, İmam-ı Hüseyin Efendimize izafe edilen türbenin yakınında bulunan Kahire El- Muizziye Medresesi. -Şiî İsmailî halifelerinden biri olan Said El-Süeda’nın Sarayının yerinde bir tekke. -Abbas bin Salar’ın köşkü yerinde kurduğu Hanefiyye Medresesi. -Mısır’da “Zeyn El-Tüccar” diye tanınan Şafiîye Medresesi. -Kahire, El-Muizziye’de bulunan Malikiye Medresesi. -Kendi sarayının içindeki hastane. -Kudüs, Halil’de kurup tamamladığı medrese ve tekke.
Denildiğine göre Salahaddin, aklın düşünmeyeceği ölçüde cömertti. Göçüp en yüce makama kavuştuğu gün, sahip olduğu o geniş saltanat ve nüfuza, geniş sınırlı o şehir ve ülkelere rağmen, terkesin de 47 gümüş dirhemden başka bir şey bulunmamıştır. Bilgi, Allah indindedir."
KAYNAK: Şeref Han, Şerefname (Kürd Tarihi), Çeviri Mehmet Emin Bozarslan, Deng Yayınları, İstanbul Aralık 1997