OKUMANIN ZARARLARI
Sevgili okurlarım. Bu yazıma, okumanın zararları adlı bir başlık seçtim. Mutlaka aranızda okumanın zararları olur mu diyenleriniz vardır. Okumanın faydaları deseydim klasik bir söylemle yazıya başlayacaktım ve ben açıklamadan sizin aklınızdan okumanın bir çok faydası geçecekti, ama o kadar. Belki de bu yazıyı okumak istemeyecektiniz, ya da dikkatinizi çekmeyecekti. Kişinin kendisi okumayı sevmiyorsa, okumak kendisine büyük zarar verebilir. Çünkü kitaptan öğrendiği her bilgi kafasında dost bildiği örümceklerden ayıracaktır. Ama açıkça söylemek gerekirse, ben zararlarından çok, kitap okumanın insanlar üzerindeki etkisinden bahsetmek istiyorum. Biz toplum olarak okumayı çok fazla seven insanlar değiliz. Zamanımızın çok değerli olduğunu düşünerek okumayı her zaman geri plana iteriz. Ya okumak için parasızlıktan kitap alamadığımızdan şikayet ederiz, ya da geçim sıkıntısından dolayı çalıştığımız için kitap okumaya hiç vaktimizin olmadığından bahsederiz. Oysaki minik minik paraları nerelere harcadığımızın farkına varamayız. Ülkemizde bazı istisnalar dışında kitap okumaya vakti olanın çok fazla olduğunu düşünüyorum. Yolda, otobüste, okulda teneffüste, birini beklerken, trende, vapurda, tatilde ve benzeri yerlerde kitap okuyabilir ve bunları çoğaltabiliriz.
“Eğitim ve Kültür Politikalarının Gençlik Üzerindeki Yansımaları” konulu rapora göre Türk halkı, kitap okumaya pek vakit bulamıyor. Japonya’da toplumun yüzde 14’ü Amerika’da yüzde 12’si İngiltere ve Fransa’da yüzde 21’i düzenli kitap okurken, Türkiye’de yalnızca binde 1 kişi kitap okuyor. Bir Japon yılda ortalama 25, bir İsviçreli yılda ortalama 10, bir Fransız yılda ortalama 7, bir Türk ise 10 yılda ancak 1 kitap okuyor Birleşmiş milletler insani gelişim raporuna göre; 173 ülke arasında 86, sırada bulunmaktayız. Kitap sevgisini en çok televizyon ve internet kullanımı ve bağımlılığı engelliyor. Yapılan istatistiklere göre Türk halkı günde ortalama 5 saat TV seyrediyor, kitap okumaya ise yılda yalnızca 6 saat vakit ayırıyor. Bir yılda 5 kişiye 1 kitap düşüyor. Ve 6 saati bu şekilde değerlendiriyoruz.
Neden okumak ? Okumadığımız zaman kendimize en büyük zararı hayata at gözüyle bakmaktan kurtulamamakla veririz. Biz, bize anlatılanları değişik açılarla anlayabilmek için, o değişik açıları, okuyup öğrenmemiz gerekir. Diderot “ Cümleler zihnimize gerçekleri çakan çivilerdir.” demiştir. Okumak, bizim insanlar arasında daha iyi anlaşılmamızı ve karşımızdaki kişinin diliyle, kendisine yaklaşmamızı sağlar. Eğer okumuyor ve araştırmıyor isek, bilimsel ve akademik konuşulduğunda, konuşanın ne söylemek istediğini anlamamaya başlar, onu garipçe karşılarız. Yani; alim bir insanı cahiller içine yerleştirirseniz, deli diye tımarhaneye tıkarlar benzetmesiyle karşı karşıya kalırız. Oysa ki ne güzel söylemiş Maksim Gorki “Kitaplar kendinize ve başkalarına saygı duymayı öğretecek, yüreği ve aklı, dünya ve insanlık sevgisiyle dolduracaktır.”
Hayat çok geniş kapsamlıdır. Hayatı öğrenmenin yolu yine okumaktan geçer. Okurken seçici olmak gerekir. Descartes “ En iyi kitapların okunması, geçmiş yüzyılların en büyük insanlarıyla konuşmak gibidir.” der. Dünyanın varoluşundan günümüze kadar bir çok alim bir çok bilim adamı gelip geçmiştir. Onların bıraktığı eserler hayatımıza ışık tutmuştur. İnsanlığın ilerlemesi geçmişteki buluşlarının aynısını yeniden icat etmek değil, icatları geliştirip onlara yenilik getirmek ve daha iyisini toplumun ihtiyaçları dahilinde geçmişi inceleyerek icat etmek gerekir.
Yazımı Hz. Ali’nin ve Atatürk’ün bir sözüyle bitirmek istiyorum. Hz. Ali der ki “İki şey vardır ki sonu bulunmaz;ilim ve akıl.” Atatürk ise “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” der Bunu da bilgi bahçesinde bildiklerimize yeni bilgileri ekleyerek yetiştirmekle başarabiliriz.