Azerbaycan seyahatlerimde tanıdığım ve dostu olmaktan kıvanç duyduğum kişilerden birisi de Bahtiyar Vahapzade idi. O XX. yüzyıl Azerbaycan edebiyatının ve mefkûresinin kilometre taşıydı; büyük bir edebî geleneğin mümessili, bir vatan şairiydi.

Bahtiyar Vahapzade 16 Ağustos 1925 tarihinde Şeki’de doğmuştu. 1951’de doktor, 1964’te doçent, 1965’te profesör oldu. 1980’de Azerbaycan Millî İlimler Akademisi’ne muhabir üye, 2001’de asıl üye seçildi. Vefatına kadar sanatın, ilmin ve siyasetin sahasından ayrılmadı; yaşam mücadelesini kalemiyle, diliyle ve yüreğiyle sürdürdü. 
Sovyetler Birliği döneminde 1980-1985 ve 1985-1990 yıllarında Azerbaycan Milletvekili olarak Parlamentoda görevliydi. Azerbaycan’ın bağımsızlığına kavuşmasının ardından da ölünceye kadar millî parlamentoda görevini sürdürdü. Akademi ve siyaset onun hayatının önemli meşguliyetleriydi. Fakat onu Bahtiyar Vahapzade yapan ve hayatına damgasını vuran uğraş edebiyat, bilhassa şiir oldu.
Vahapzade, yaşamı boyunca hep Azerbaycan’ı düşündü, onu konuştu, onu yazdı. Her yazdığı ve konuştuğu, milletinin şanlı tarihine ve ulu şahsiyetlerine bir özlem ve bir vefa hissiyle; aynı zamanda çağdaşlarına ve gelecek nesillere bir ülküyü miras bırakma hevesiyle doluydu.
Sovyet baskısını, doğduğu yıllardan itibaren tüm Azerbaycan halkı gibi o da derinden hissediyordu. Bakü’de orta öğrenimini tamamladıktan sonra 1942’de Tıp Fakültesine kaydoldu, ancak dilce ve fikirce özgür olmak isteyen ruhunu çağının fırtınalarından koruyacak en iyi sığınak sözün, kelimelerin yani  ana dilinin limanları olabilirdi. Öyle de oldu, bir süre sonra Tıp Fakültesinden ayrılarak yüksek öğrenimini Bakü Devlet Üniversitesi Filoloji Fakültesinde tamamladı ve ardından üniversitede asistan olarak çalışmaya başladı. Böylece ömrünü adayacağı dil, düşünce ve edebiyat yolculuğu başlamıştı. 
Küçük yaştan itibaren şiire ilgi duyan Vahapzade’nin edebiyat çevresinde adının duyulmasını sağlayan ilk şiiri 1944 yılının Eylül ayında Edebiyat gazetesinde yayımlanan “Yeşil Çimen” oldu. Bu şiirle Azerbaycan Yazarlar Birliği’nin başkanı Samed Vurgun’un dikkatini çekti ve yine onun aracılığı ile 1945’te Azerbaycan Yazarlar Birliği’ne üye oldu. 
İlk şiir kitabı Menim (Benim) Dostlarım (1949) oldu ve ardından Bahar (1950) ve Dostluk Nağmesi (1953) adlı eserlerini yazdı. Bu eserleri onun yaşantıya dayanan lirik ve epik tarzının ilk örnekleriydi. Sosyal konular, ahlaki sorunlar, halkının yaşamı ve duygu-düşünce dünyası onun şiirinin ana temalarıydı. İçindeki en büyük yangın, anası, dili ve milletiydi. Onun şiirleri kıvılcımını bu üç ulu ocaktan alıyordu. Yazdıkça yandı ve yandıkça halkının önünde bir meşaleye dönüştü.
Vatan-millet sevgisi temasında ve duygu-düşünce yoğunluğu baskın olan şiirleri gün geçtikçe onun Azerbaycan halkının kalbindeki yerini sağlamlaştırdı; öyle ki 1958’de yazdığı “Gülüstan Poeması” kendisini milletinin yazan eli, söyleyen dili hâline getirmişti: 
              “Bir kalem asırlık hicran yarattı 
              Bir halkı yarıya böldü kılıç tek (gibi)” 
diyerek “Gülistan Anlaşması” ile Rusya ve İran arasında bölünen Azerbaycan’ın acısını ve hürriyet özlemini cesaretle dile getirdi. Çok beğenilen ve dilden dile dolaşan bu şiiri nedeniyle Azerbaycan Komünist Partisi Merkezî Komitesi tarafından sorgulandı ve 2 yıl üniversitedeki görevinden uzaklaştırıldı. 
Bu yıllarda büyük maddi ve manevi sıkıntılar yaşadı. Bahtiyar Vahapzade o günlere dair anlattığı anılarda evinin önünde kimin bıraktığını bilmediği erzak sepetleri ve yardım kutuları bulduğunu söylüyordu. Anlaşılan o ki Azerbaycan halkı şairine sahip çıkmıştı. Özellikle 1960’lı yıllardan itibaren önceleri daha kapalı bir şekilde ele aldığı konuları artık daha da açık bir dille yazmaya ve manzumeleriyle millî sorunları anlatmaya aynı zamanda insan, zaman ve hayat üzerine tefekkür dolu mısralarını çoğaltmaya başlamıştı.
Onun edebî faaliyetleri sadece Azerbaycan’la sınırlı değildi; “bir ananın iki oğlu” olarak gördüğü Azerbaycan ve Türkiye arasındaki her türlü birliktelik onu ilgilendiriyordu. Edebî gelişmelerini de yakından takip ettiği Türkiye’de ilk olarak 1972 yılında Saadet Çağatay’ın “Türk Lehçeleri Örnekleri” kitabındaki üç şiiriyle tanınmıştı. Özellikle; 
                “Dil açanda ilk defe ana söyleyirik biz 
                Ana dili’ adlanır bizim ilk dersliyimiz” 
dizeleriyle başlayan “Ana Dili” şiiri onun Türkiye’deki edebiyat okurları arasında  çok ilgi uyandıran şiiri oldu.
Vahapzade 1973 yılında Varlık dergisinde yayımlanan “Yel Kayadan Ne Aparır?” adlı makalesinde klasik Türk şiirini savunarak Avrupai tarzda bir edebî anlayışı öne sürenleri şiddetle eleştirmiş Fuzulî ve Nesimî gibi büyük klasik şairlerin örnek alınmasını önermişti. Onun şairliği ve mütefekkirliği birlikte ilerliyordu. Özellikle  1988 yılında Karabağ meselesiyle ilgili yaptığı Azatlık Meydanı konuşmalarıyla bir “aksakal” olarak tarihin ona yüklediği sorumluluğu bir kez daha yerine getiriyordu.. Bu konuşmalarıyla Vahapzade, Ermenilerin haksız istekleri ve Rus himayesindeki acımasız saldırıları karşısında halkının isyan eden sesi olmuştu. Bu gelişmelerin üzerine aynı yıl Gelin Açık Danışak (1988) adlı eserini  yayımlamıştı.
Sovyet rejiminin politikalarında yaşanan esnemeler ve 1991’de ilan edilen bağımsızlık sonrasında ülkesinin millî ve manevi olarak inşa edilmesinde de üstüne düşen görevi yerine getirdi. Bu dönemde özellikle ana dilin ve millî benliğin önemini ve Türkiye-Azerbaycan kardeşliğini işaret eden çalışmalar yaptı. Daha sonra Azerbaycan’ın bağımsızlık mücadelesinde üstlendiği rolden ötürü 1995’te kendisine istiklal madalyası verildi.  
Büyük Şair, “Ey vatan oğlu bil ki senindir bu vatan” demişti meşhur Vatan Marşı’nda ve “Ey Azerbaycan'ımız Türk'ün Oğuzlar vatanı / Er oğullar, er yiğitler, kişi kızlar vatanı / Senin hakkındır azatlık, senin aşkındır iman” diye devam etmişti… İstiklal Marşı’mızdaki duygunun öz be öz kardeşi bir duyguydu Vatan Marşı’ndaki duygu; çünkü söylediği gibi Azerbaycan ve Türkiye sevinçleri ve acıları; korku ve ümitleri aynı olan bir ananın iki oğluydu...
Azerbaycan’a ve hatta Türk dünyasına birbirinden kıymetli 70’den fazla şiir kitabı, 2 monografi, 9 piyes ve 11 ilmî yayın hediye etmemişti, sadece. Yaşadığı topraklarda millî-manevi varlığın ve millî bilincin tehdit altında olduğu yıllarda kalemini bir ok, yüreğini ise kalkan gibi kullanmıştı ve hem çağdaşlarına hem de gelecek nesillere büyük bir örnek olmuştu.
13 Şubat 2009 tarihinde Bakü’de vefat eden Bahtiyar Vahapzade ile Azerbaycan seyahatlerimde defalarca görüşmüş, sohbetinden yararlanmıştım. Bir keresinde de, evinde bulunmuş, Muhterem eşinin ikramlarına nail olmuştum. Bu karşılaşmalarımızın sonuncusu, eski Kültür Bakanımız Namık Kemal Zeybek’le birlikte yaptığımız seyahatte olmuş, ben de burada yayımladığım fotoğrafı çekmiştim.
Bu müstesna insanımızın, Türkiye’de yayımlanan  eserleri şunlardır:
*Açılan Baharlara Selâm, Şiirler. (Haz. Yavuz Akpınar). İstanbul: 1979.
*Nereye Gidiyor Bu Dünya: İkinci Ses-Feryad. (Haz.Y.Bülent Bakiler). Ankara: 1991.
*Gün Var Bin Aya Değer. (Haz. Beşâret İsmail). İzmir: 1993.
*Ürekdedir Sözün Kökü. (Haz. H. Ahmed Schmiede). Ankara: 1993.
*Gülüstan: Poemalar. (Haz. Seyfettin Altaylı). Ankara: 1998.
Azerbaycan’da yayımlanan kitapları:
ŞİİR KİTAPLARI; İnsan ve Zaman (1964),Bir Ürekde Dört Fasıl (1966), Kökler ve. Budaklar (1968), Deniz, Sahil (1969), Bir Baharın Karanguşu (1971), Tan Yeri (1973), Seçilmiş Eserleri (I-II, 1974-75), Açık Sohbet (1977), Açılan Seherlere Selam (1979), Payız Düşünceleri (1981), Özümle Sohbet (1985), Ahı, Dünya Fırlanır(1987), Lirika (1990), Nağıl-Heyat (1991).
NESİR KİTAPLARI; Sanatkâr ve Zaman (1976), Vatan Ocağının İstisi (1982), Derin Katlara Işık (1986), Şenbe Gecesine Giden Yol (1991).
TİYATRO ESERLERİ;  Vicdan, Darağacı, Kızıl Elma, İkinci Ses, Yağışdan Sonra, Yollara İz Düşür, Feryad.
      Aşağıda onun Hz.Peygamberimize sesleniş şiirini sunuyor, Bahtiyar Hocaya Allah’tan Rahmet diliyorum. 
            PEYGAMBERİMİZ          
        Yolunun yolcusuyuz ey Ulu Peygamberimiz,
        Adı şefkatle, ışıkla dolu Peygamberimiz.

        Kurumuş toprağa bir an dokunurken nefesi,
        Güle döndürdü o saat kolu Peygamberimiz.

        Bu da bir mucize! Meydan okuyorken sağa sola
        Sağa döndürdü imansız soyu Peygamberimiz.

        Ulu Kurani-Kerimden gözümüz aldı ışık,
        Bize gösterdi müdam düz yolu Peygamberimiz.

        Bulup hakkın yolunu Bahtiyar oldum nece ben,
        Böyle zengin eyledi yoksulu Peygamberimiz.

Bahtiyar Vahapzade Ve Namık Kemal Zeybek Bakü’de (Foto Nasrattınoğlu)
 
             Bahtiyar Vahapzade ve Namık Kemal Zeybek Bakü’de  (Foto: Nasrattınoğlu)