Uzmanlar, her yanı saran pedagoglar ve kitapları, videoları, yazıları… “Ne yapacağımızı şaşırdık, çocuğumuza nasıl davranacağımızı bilemez olduk!” gibi yorumlar, veryansınlar havada uçuyor.
Evet her uzman farklı bir şey söylüyor,
her kafadan bir ses, bir akıl yükseliyor.
Kimisi
hatalı söylemler zannımca,
“kendine uzman” kimisi..
Mesela bunların bana katkıları sıfır,
kuru gürültü yani.
Ama hakkını verenler de az değil hani..
Ki temelde aynı noktaya varıyorlar.
Gel gör ki bunların da bana pek katkısı olduğunu söyleyemem!
Nitekim,
okuduğum kitaplarında,
dinlediğim videolarında hep aynı cümleyi kuruyorum:
“Yahu ben zaten bunları biliyorum. Başka türlüsünü yapmıyorum ki.”
Kutsal bir sırmışçasına söylediklerine
ben zaten binlerce yıllık sezgilerimle aşinayım.
Şaşkınlığın aksine;
ne yapacağımı, nasıl davranacağımı çok iyi biliyorum.
Hangi uzman sezgilerimle boy ölçüşebilir ki?
Bildiklerimin tekrarını yapar ancak..
Neden peki?
Çünkü ben çocukluğumu unutmadım ki!
Bir zamanlar çocuk olduğumu
hiç unutmadım çünkü ben.
Hep hatırımdadır çocukluğum,
bir vakit çocuk olduğum… ve o vakitlerdeki
ruh halim… Hep hatırımdadır.
Bunu hatırlarsak eğer, hangi uzman
bize bilmediğimiz bir şeyi söyleyebilir ki
veya kafamızı allak bullak edebilir ki ?
Çocukluğunu unutmayandan alâ uzman mı olur !?
Yeter ki hatırla!
İçindeki çocuğu,
çocuk olduğun yılları…
Güvenmen gereken içgüdüleri…
Benliğinin kırsal kesimini.
Sezgilerine kulak vermeyi hatırla !
Şahitlik edeceksin ki uzman da sensin kitap da ..
İçgüdülerimi dinleyerek büyütüyorum çocuklarımı.
Fazlaca çocuk gelişim kitabı okudum evet!
Fakat bana çok da bir şey kattıklarını söyleyemem.
Görüyorum ki, pedagoglar
içgüdülerimin bana dediklerinden farklı bir şey demiyorlar.
O yüzden kitaplara, pedagoglara
çok da kafa yorup gereksiz stres olmuyorum..
Çocuklarımın "birey" olduğu gerçeğinin bilincindeyim.
Onları duyuyorum.
Onları anlamaya çalışıyorum.
Kendimi onların yerine koyuyorum hep.
Bunu tamamen içgüdüsel olarak yapıyorum.
Kendi iç sesim ve aklım ile.
Ne yaparsam, ne söylersem;
ne hissederler?
Yaptığım ve söylediğim şeyin sonu
nereye varır diye düşünüyorum on kez.
Ona göre hareket ediyorum.
Doğru olan şeyin;
onları her haliyle kabul etmek olduğunu bilmem için onlarca kitap okumama gerek yok!
İçgüdülerim bunu bangır bangır bağırıyor zaten.
Onları ayrı ayrı bireyler olarak
ve ayrı ayrı karekterleriyle kabul ediyorum.
Beni memnun etmeleri için uğraşmıyorum.
Özellikle de beni memnun etmeyen,
bana itiraz eden yanlarını seviyorum.
İçgüdülerim onlarla inatlaşma diyor ve
kabul et!
İnatları ve itirazları,
ileride gösterecekleri iradedir aslında.
Onlarla inatlaşırsam,
onları istemedikleri bir şeye zorlamış olmaz mıyım!
Başkalarının "şımarıklık" olarak etiketlediği çocuğuma sımsıkı sarılıyorum.
"Hadi oradan kewaşe!” diyorum içimden onlara.
Çocuklarımın inatlaşmalarına, öfkelenmelerine
saygı duyuyorum.
Bu, onların gelişimlerinin bir parçası.
Çocuklar ait olmak, kabul görmek ve övülmek için
malesef ki kendileri olmaktan vazgeçiyorlar.
Özgünlüklerinden..
Kendim olursam
beni sevmez, reddeder ve incitirler diye düşünüyorlar.
Sonrasında kendinden istenilen davranışları gösteren birine dönüşüyorlar.
Uslu ve söz dinleyen bir çocuğa..
Onların duygularını bastırıp
kontrol altına almaya çalışırsak
onları köşeye sıkıştırmış olmaz mıyız?
Söz dinleyen,
uslu, başarılı çocuklar büyütürüz belki ama;
aynı zamanda kendi olamamış,
mutsuz çocuklar büyütmüş oluruz.
Dağlı, yontulmamış, vahşi ve özgün bir büyükanne gibiyim.
Bu yanımı seviyorum.
Bu yanımı dinliyorum.
Aydınlanmak istiyorsan ışık orada.. içinde.
Tüm cevaplar sende!
Empati yap!
Birey olduklarını bil !
Gör,
dinle,
anla,
saygı duy,
kabul et!
Hepsi bu.