Dedebaba Bedri Noyan’a ilgim ve sevgim, onun Atatürk’ten de uzun uzadıya bahsettiği Alevilik ve Bektaşilik ile ilgili değerli eserini okumamla birlikte başlamıştı.
Çocukluk yıllarımda bu iki inanç sistemi hakkında olumsuz propagandalarla şartlanmıştım, ama değerli bilginin eserlerini okuyup, gerçekleri gördükten sonra şu karara varmıştım: “Bektaşilik ne geriliktir ve ne de gericiliktir. Tam aksine, sınırsız ilericilik ve özgürlüktür. Bektaşilik, Türk'ün Müslümanlığı yorumlama tarzı içinde şekillenmiş, bir toplumsal harekettir. Bu nedenle, onun mayasını ulusumuzun kültürü oluşturmuştur. Fakat o ırkçı değildir ve insanları; iyilik, dayanışma karşılıklı sevgi ve saygı içinde yaşatmayı amaçlamış, hatta zaman zaman da bu anlayışı uygulamıştır… Bektaşilik bir tür Türk Sosyalizmidir. Fakat onun toplumculuğu, insanları karşılıklı dayanışma içinde yaşatmayı amaçlayan bir toplumculuktur..”
Sonra Hacı Bektaş’a gittim. Birkaç kez, Hacı Bektaş Veli’yi anma şölenlerine katılmıştım. Fiilen gazetecilik yaptığım yıllarda bu şölenlerle ilgili seri yazılar, Bektaşi şairleri ve aydınları ile ilgili söyleşiler yayımlamıştım. Yayımlanan yazılarımı içeren gazeteleri Aydın’da ikamet eden, Bedri Noyan’a gönderdiğimde, ondan 23 Ekim 1975 tarihli şu ilk mektubu almıştım:
“Sayın İrfan Ünver Nasrettinoğlu;
Yollamak lûtfunda bulunduğunuz gazeteleri aldım. Hazret-i Pir Hacı Bektaş Veli’yi anma töreni yazılarınızı okudum. Gazeteler ve yazı için lütuflarınıza teşekkürler ederim.
1964 yılında müzenin açılış günü bir konuşma yapmıştım. 1965 yılı konuşmamda orada ilmi toplantı, seminer veya kongreler yapılmasını, müze kitaplığında bu konuda Türk ve yabancı yayınlarının tamamının toplanarak, orasının bir araştırma enstitisü haline getirilmesini ve semah oyunlarının tesbiti en doğru şekilde koregrafilerinin yapılmasını önermiştim. On yıl sonra isteklerimden biri, forum şeklinde de olsa uygulanmaya başladı. Bu nedenle bu yıl oraya oğlum Ateş ile birlikte seve seve, daha büyük bir aşk ve şevk ile gittim. İlk oluşun eksiklerini hoş görmek gerek. İnşallah uyarılarınız ile gelecek yıl daha ilmi ve daha belirgin konular üzerinde konuşma ve ilmi tartışmalar olur.
Oğlum Ateş Ortadoğu Teknik Üniversitesi İnşaat Bölümünde idi. Bu yıl İngiltere Southampton Üniversitesi ile anlaşmış, orada tahsili ve doktorasını yapacaktı. Eylülde döviz işlerini yapmak üzere Ankara’ya gitmişti. Bu işlerini yapıp 12 Eylül 1975 Cuma günü akşamı Aydın’aa dönmek üzere Pamukkale otobüsüne binmiş, 13 Eylül 1975 cumartesi sabahı erken saatlerde Denizli’ye yakın bir yerde otobüs bir virajı alamayarak devrilmiş. 23 yaşındaki oğlumu böylece kaybettim, diğer beş kişi ile. Otobüsü kullananın ehliyeti de yokmuş. Nasıl bir üzüntü ve sarsıntı geçirdiğimizi tahmin edersiniz.
Benzerlerini her gün yurdun her yanında duyuyoruz. Her hafta bir Kıbrıs savaşı kadar insanımız kayboluyor. Ne yapmalı? Bize sabır yaraşır dedik, eşim anabacıDr.Semiha ve Fakiir dayandık, halâ da dayanıyoruz. Sizi üzmek istemem, başkasından belki duyarsınız, benden öğrenmiş olunuz diye yazdım. Size sağlık, mutluluk, başarılar dilerim azizim, efendim.
Doç.Dr.Bedri Noyan F a k i i r”
Dr.Bedri Noyan
Allah, kimseye evlât acısı vermesin. Bedri Noyan’ın ne denli acı çektiğini anlamamak mümkün değildir. Kendisini teselli edebilmek amacıyla uzun bir mektup yazarak, başsağlığı dileklerimi iletmiştim…
Dedebaba bana 10 Eylül 1976 tarihinde şunları yazmıştı:
“Sayın İrfan Ünver Nasreddinoğlu,
Geçen 1975 Hacıbektaş’taki tanışmamızı yenileyen 1976 yılı töreni vesilesiyle güzel yazılarınızı kapsayan iki gazeteyi aldım. Dikkatle okudum. Size hemen yazıyor ve teşekkür ediyorum. Oradaki başıboş durumdan şikayette haklısınız. Dostlar olmasa hepimiz orada açıkta ve aç kalırız. Fakiir açılıştan yani 1964 den beri oraya gidip konuşma ve konferans verdim. Herşey önceleri de söylendi. Geçen yıl açık oturum için oğlum Ateş ile gelmiştim. (Bedri Noyan burada, acı olayı tekrar yazdıktan sonra…) Bu nedenle Hacıbektaş’a gidemedim. Bir mektupla dernek başkanına yazdım. Açık oturum konusunda verilen bahisler üzerinde söyleyebileceklerimi yazılı olarak bildirdim ve mümkünse açık oturumda bunların okunmasını rica ettim. Bilmiyorum okudular mı? Bir satırla cevap ta yazmadılar.
Söylenecek çok şey var. Hepsini Hacı Bektaş Veli gibi koca bir Türk Piri aşkına hoş görmeğe çalışıyoruz. Hacıbektaş’ta başlangıçta, bu konuları gelire çeviren çelebiler ailesi vardı. Onlar aşırı tutumları yüzünden kendi kendilerini alandan silinmiş duruma getirdiler. Şimdi de bu dernekler ve oradaki esnaf (eskiden 5-10 liraya aldığımız taş işi mamülleri şimdi 100-200 liraya satarak yararlanıyorlar. Fakat buyurduğunuz gibi işin aslı olayın derinliğinde yatan ana fikir üzerinde çok yalınkat kalınıyor. Hükümetler de Hacıbektaş ile ilgilenmek istemiyor. Bu da ters bir düşüncedir. Nedense adeta bu konudan çekiniyorlar. Mehter takımının gülbanginden bile Pirimiz Hünkârımız Hacı Bektaş Veli bölümünü çıkartacak kadar… Nevşehir valisine bu yıl anma töreni olmayacak diye söylettirecek kadar. Her neyse dert çok…
Kadirşinas lütuflarınıza tekrar teşekkürler eder, görürseniz Cahit Öztelli dosta selâm ve muhabbetlerimi iletmenizi istirham ederim. Size de iyilikler, başarılar, mutluluklar dilerim efendim.
Fa k i i r”
Bedri Noyan’ın açık oturumda okunması için gönderdiği yazısı maalesef okunmamıştı ve ben bunu kendisine bildirmiştim. Haberleşmemiz devam ediyor, birbirimize yayınlarımızı gönderiyorduk. Kimi bilimsel toplantılarda karşılaşıyor, selamlaşıyor ve kısa süreli sohbetler ediyorduk. Benim bir kitabımı alınca 5 Ekim 1976 tarihli şu mektubu göndermişti:
“Aziz Dost İrfan Ünver Nasrettinoğlu;
Şimdi postadan Âşıkların Diliyle Atatürk kitabınızı aldım. Aman ne güzel, ne kadar gerekli, isabetli bir işi ne de başarılı olarak yapmışsınız. Hak râzi olsun. Kitap için teşekkürler…
(Oğlu Ateş’in vefatıyla ilgili ayrıntıları tekrar yazdıktan sonra…) Anma törenini yapan ve bizi forum için oraya çağıran dernek başkanına durumu arzettim ve forum konusunda fikirlerimi kısaca yazdım. Buyurduğunuz gibi orada okumamışlar.
Hacı Bektaş Veli Türk’tür, Türk milliyeti için değerlidir. Birçokları onu solun, ama aşırı solun hizmetine alet etmeye yelteniyorlar. Bu konu hem ayıp hem günahtır. Hacı Bektaş bize özgü bir sosyalizmi ne güzel kurmuş, yürütmüş, hala yürütülüyor. Kitabınızda halk şairi nasıl Türk, Atatürk ve Hacı Bektaş’ı terkib etmiş. Yine bir halk şairi; “Atatürk’le ilkeli PirHacı Bektaş” diyor. Her neyse, elbet her şey bir gün gerçek yolunu bulur…
Size tekrar teşekkürler. Ekli olarak oğlum için yazdığım bir çeşit ağıtı yolluyorum. Burada meydan açılmalarda kuru bir çeşit beste ile okuyorlar. Gönülden selam ve muhabbetler…
F a k i i r”
Kahpe Felek
Felek sana çarpmak isterse bir kez
Vurur geçer.. Gece yâ gündüz mü var?
Tekeri çıkarır yoldan tez mi tez
Bakmaz yolda iğri, yokuş, düz mü var.
Görme görme kahpe felek oynunu,
Kırıverir bir gün senin boynunu.
Arslan gibi, fidan gibi oğlumu
Alıp gider, ona denir söz mü var:
Kırar geçer sunaboylu arslanı
Bir bakarsın yasa boyar dört yanı,
Bir od düşse, yansa ciğerin hani
Arlanır, utanır gibi yüz mü var:
Daha taptazeydi yaşı yirmi üç,
Buna dayanması elbette pek güç.
Yavrumun yollara düşmesi mi suç_
Felek! Sende ölüm çalar saz mı var?
Gençmiş, güzel yiğit.. Dinlemez ezer,
Yürek yakmak için çevre kol gezer.
Umutları yıkar, düşleri bozar
Buna benzer ettikleri az mı var?
Tatlı Ateş’ini acı dert yapar,
Alıcı kuş gibi yavrumu kapar.
Ummadık bir demde canını yakar
Sen gibi döğmeğe onda diz mi var?
Kahpe Felek derler güvenme amân,
Bir sille vurur ki yaman mı yaman.
Kati gerçek ölüm, ey Âşık Noyan
Bunu bilmeyecek kör bir göz mü var?
Kuşkusuz, Dedebaba ile birbirimize bayramlarda ve her yılın başında kısa tebrik mesajları yolluyorduk. Ama uzun bir süre mektup yazamamıştık. Ondan aldığım 16 Eylül 1985 tarihli son mektup ise kısaydı:
“Azizim İrfan Ünver Nasreddinoğlu;
Yazınızı almış ve cevap vermiştim. Bugün size bu mektubumla birlikte son yayınlanan kitabımdan bir adet takdim ediyorum. Kitabı Fakiyr’in dervişlerinden Teoman Gür bey bastırdı. (burada Teoman beyin adres ve telefon numarası gibi bilgileri yazmıştı.)
Dizgi hatalarımı elimle tashih ettim, inşallah beğenirsiniz. Teoman beyle tanışmanızı arzu ederim. Adresini bu nedenle yazdım. Sizlere sağlık ve mutluluklar diler, muhabbetler sunarım, aziz dost…
F a k i i r”
Dedebaba Doç.Dr.Op. Bedri Noyan, adam gibi adamdı. Gerçek bir Türk’tü. O kadar ki, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in Türk kökenli bir insan olduğu tezini cesaretle yazabilecek kadar güçlü bir gerçek Türk’tü…
BedriNoyan, Samsun’luemeklisubay İsmail HakkıNoyanveİstanbul’luRefiaHanımınoğluolarak 1912 de, babasınınorduhizmetindebulunduğu Serez’de doğmuştur. Ama bir aylık iken Serez’den Anadolu’ya göçüp, burada büyümüştür. OrtaokulveliseyiSamsun’daokumuş, 1937 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesindenmezunolmuştur. KBB uzmanıdır. BedriNoyan, 21 Mart 1960’da BektaşitoplumutarafındanDedebabaseçilerekpirpostunaoturmuşvevefatettiği 07 Kasım 1997 tarihinekadarkadarbugörevisürdürmüştür.
Dedebaba’nınEserlerindenbazıları
1. Kur’ân-ıKerim (ManzumMeâl) (Ardıç yayınları, Şubat 2007)
2. Veli Baba Menakıpnamesi, İstanbul 1993.
3. Demir Baba Velayetnamesi, İstanbul 1996.
4. Aşıkpaşa-yıVeliGaribname, Çev. Doç. Dr. BedriNoyan, Ankara,1998.
5. Enel Aşk (Şiirler), İzmir 1955.
6. AşkRisalesi (Şiirler), Aydın 1959.
7. HacıBektaş’taPireviveDiğerZiyaretYerleri, İzmir 1964.
8. AlevilikBektaşilikNedir?, Ankara 1985.
9. HacıBektaşVeliVelayetnamesi, Aydın 1986.
10. Firdevsi Rumi (ManzumHacıBektaşVeliVelayetnamesi), Aydın 1986.
11. Mehmet Ali HilmiDedebabaDivanı, İstanbul 1987.
12. TürkMilliKültüründeveKurtuluşSavaşındaBektaşiler, Ankara 1990
13. Seyit Ali Sultan Velayetnamesi,
14. BütünYönleriyleBektaşilikveAlevilik, 7 cilt