Binlerce yıllık geçmişiyle 33 medeniyete ev sahipliği yapmış Diyarbakır’da gelenekler görenekler dilden dile anlatılarak yaşatılmaya devam ediyor. Yaşamın hiçbir zaman bitmediği bu kadim kentte yaşamış uygarlıklardan günümüze kalan tarihi yapılar, gelenekler kadar farklı efsaneler de kalmıştır. Halk arasında varlığına kesin doğru gözüyle bakılan bu efsaneler, yöre halkının yaşam biçimleriyle doğrudan ilişkilidir. Diyarbakır’da efsaneler, halkın kültürel kimliği güçlendiren, toplumsal birliği pekiştiren ve ahlaki değerleri yeni nesillere aktaran önemli ögelerdir. Bu hikayeler, yerel halkın geçmişi ve gelenekleri hakkında bilgi sunarak toplumsal hafızayı daima canlı tutar. Bu efsanelerden biri de Gümüş Sakallı Paşa efsanesidir. İşte Diyarbakır’da birçok halk efsanesinden biri olan ve asırlardan beri anlatılan Gümüş Sakallı Paşa hikayesinin tamamı…
GÜMÜŞ SAKALLI PAŞA EFSANESİ…
Rivayete göre, eskiden Diyarbakır’da yaşayan Hristiyanların et yemelerinin yasak olduğu bahar ayının başındaki Paskalya günlerinde Müslümanlar kırklar Dağı’na pikniğe giderler yer içer eğlenirlermiş. Bu gelenek böyle gelip giderken Diyarbakır’a bir paşa gelmiş. Bu gümüş renkli sakallı ince düşünceli nazik bir paşaymış. Hristiyan komşularının et yemedikleri özel bir günde böyle pikniğe çıkıp et pişirmenin ve kokusunda çevreye yaymanın doğru olmadığını belirterek bu geleneği yasaklamış ve zamanı geldiğinde de şehri kuşatan surların bütün kapılarını kapatarak kimsenin dışarıya çıkmasına izin vermemiş. Bir araya toplanıp buna bir çare düşünen Diyarbakırlılar altı yedi tane tabutu omuzlayarak Mardin Kapı’ya gelmişler ve nöbetçiye “Cenazemiz var, mezarlığa götüreceğiz kapıyı aç demişler” kapı açılınca da kırklar dağına giderek tabutların içindeki yiyecekleri çıkararak her yıl yaptıkları gibi eğlenmeye başlamışlar.