Türkiye ile Azerbaycan Cumhuriyeti üyelerinin önerisiyle, UNESCO Genel Kurulu, 1998 yılını, “Uluslararası Dede Korkut Yılı” olarak ilân etti. Dolayısiyle o yıl, sadece Türkiye ve Türk Dünyası’nda değil, bütün Dünyada düzenlenen tören ve toplantılarla, Dede Korkut anıldı ve yeniden makaleler ve kitaplar yayımlandı.

     Dede Korkut, bir başka deyişle Dedem Korkut veya Korkut Ata, yeryüzündeki bütün Türkler’in atasıdır. Genel kanaate göre O Oğuz’ların Bayat boyundandır. Ama onun Osmanlı Devletini kuran Kayı Boyuna mensup olduğunu yazanlar da vardır. Onunla ilgili yazan herkesin vurguladıkları husus ise onun bir ozan olduğu gerçeğidir ki,  ozanlık geleneğimiz de onunla başlamıştır.

            Ne yazık ki Dede Korkut’un doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bilgi yoktur. Ama bu hususta da çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Örneğin O elâ gözlü bir dev kızı tarafından Dünyaya getirilmiş olan çok uzun boylu, güçlü kuvvetli bir insandır. Çok da uzun bir ömür sürdürmüştür. Kimilerine göre 100, kimilerine göre ise 195-300 yıl yaşamıştır. Kimilerine göre Peygamberimiz Hz.Muhammed döneminde yaşamış olup, O’nunla çağdaştır. Kimilerine göre ise Peygamber’imizden 300 yıl sonra, Abbasiler devrinde yaşamış olup, Salur Kazan ile çağdaştır.

            Oğuzlar’ın Hakanı Kara Han’ın, Korkut Ata’yı Peygamber’e elçi olarak göndermiş olduğunu kaydedenler vardır. Rivayete göre Korkut, Selman-ı Farisi ile birlikte yurduna dönüp, Oğuz Kavmini irşad etmiştir.  O’nun Salur Kazan’la çağdaş olduğunu savunanlar, “Seyyah-ı Korkut” mahlası ile, Salur Kazan’ı öven şiirler de yazdığını belirtmişlerdir.

            Dede Korkut’un yaşadığı devri araştıranlardan birisi de  900 yıllarında, yani Türkistan’da  İslâmiyetin  ve dervişlerin  ilk zuhuru devrinde yaşamış olduğunu rivayet etmiştir.

            O’nu Oğuz Han’ın çağdaşı sayanlar da vardır, ama bunun doğru olmadığı tezi daha güçlüdür. Zira Oğuz geleneği, Dede Korkut’un Oğuz Han’dan çok sonra yaşamış olduğunu kabul eder.

            Korkut’un  ölümü ile ilgili rivayetler de çoktur.  Kazak, Kırgız ve Türkmen rivayetlerine göre, rüyasında 40 yıl yaşayacağını görünce, Korkut Ata kaçıp, diyar diyar dolaşmış; nereye gitti ise orada mezarının hazırlanmakta olduğunu öğrenince sürekli yer değiştirmiş. Nihayet Sir Derya’nın ağzına yakın bir yere gelip, nehir üzerine hırkasını sermiş ve orada vefat etmiş. Başka bir rivayete göre Sir Derya yakınındaki bir yere yerleşmiş ve orada ölmüş. Bir başta rivayete göre ise, rüya görmeden önce de mezarının bulunduğu yerdeki evinde oturduğunu, rüyadan sonra kaçtığını, fakat sonunda yine yurduna dönüp, orada öldüğü şeklindedir.

            Tarihimizde ve kültürümüzde yeri olan birçok kişi gibi, Dede Korkut’un da birkaç yerde mezarı bulunmaktadır. Orta Asya’da, bugünkü Özbekistan sınırları içerisinde Taşkent-Kazalı yolundaki Korkut istasyonunda Sir Derya’nın Aral Gölü’ne döküldüğü yere yakın bir noktada Korkut Ata’ya atfedilen bir makam ve türbe vardır…Azerbaycan ile bugün Rusya Federasyonu’na bağlı olan Dağıstan’ın sınırında olan Derbent’te Dedem Korkut adına başka bir makam (mezar) bulunmaktadır…Ünlü seyyahımız Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde Kafkasya’yı anlatırken Demirkapı’da, “Dede Korkut Ziyaret Yeri” olduğunu kaydetmektedir. ..Anadolu’da da, örneğin Bayburt’ta yaşayan tüm insanlar, Dede Kurkut’u hemşehri olarak kabul ederler.

            Kitab-ı Dede Korkut, Dedem Korkut’un kitabıdır. Bu kitap ne zaman kaleme alınmıştır? Maalesef bu da kesin olarak belli değildir. Araştırmacılar eserin 1400 yıllarında kaleme alındığını, yazan kişinin, son derece bilgili, kültürlü bir insan olduğunu belirtmişlerdir. Zira Dede Korkut kitabı gerçekten mükemmel bir biçimde yazılmış ve tasnif edilmiştir.

            Bu kitabın giriş kısmında da vurgulandığı gibi, “Korkut Ata Oğuz’un  Bilicisi”dir. O bir ozandır. Ozan sadece şiir yazan değildir. Ozan bir saz ve söz ustası olduğu kadar, gerçek bir bilgindir…Ozan, halkının işiten kulağı, düşünen beyni, gören gözü, konuşan dilidir..İşte bu ozanlık geleneği, Dedem Korkut’la başlar ve günümüze kadar devam eder gelir. Ozanların tarih boyunca Hakan’ın, Padişahın yanıbaşında oldukları, savaşlarda ordu içerisinde yer alarak  askere moral verdiği bilinen tarihi gerçektir.

            Dede Korkut’un önemli bir özelliği de kâhin oluşu, yani gaipten haberler vermesidir. O’nun birçok defa isabetli kehanetlerde bulunmuş olduğu, kaynaklarda belirtilmiştir. Bunlardan birisi, Kayı Boyu’nun kurmuş olduğu Osmanlı Devleti’dir.

            Bütün bu özellikleriyle Dedem Korkut, vezir sıfatını haiz, hükümdarların müşaviri, hatta akıl hocasıdır. Onun ölümünden sonra aynı işlevi, oğlu Ürgeç Dede’nin sürdürdüğüne ilişkin rivayetler de vardır.

            Oğuz’lara dair menkıbevi tarihlerde ve destan-i edebi metinlerde, Korkut Ata’ya izafe edilen başka şeyler de vardır. Örneğin Özlü Sözler, deyimler, hikmetler, halk hikayeleri, hanlara beylere övgüler, eğlence ve törenlerde kopuz çalıp türküler çığırmak, iyi insanlara hayır-dua etmek, kötülere kargış etmek…Tüm bunlar ozanların başlıca görevleri arasındadır ve Dede Korkut bunları en iyi şekilde bilendir. O eşsiz bir ozandır, kopuzun mucidi, ozanların piridir. Eski ozanlar ona evliya gözüyle bakarlardı. Kazakistan ve Kırgızistan’daki iki dağ, adlarını Korkut’un sazından almışlardır.

            Önceleri Dede Korkut’un sadece Dresden Kütüphanesindeki nüshası bilinirdi. 1950 yılında Vatikan’da ikinci bir nüsha bulundu. Bu güne kadar Dede Korkut ile ilgili ne yazılıp yayımlanmış ise, kaynağı bu iki kitaptır.

            Dede Korkut kitabında yer alan hikayeler şunlardır:

Dirse Han oğlu Boğaç / Salur Kazan’ın evinin yağmalanması / Beyböğrek oğlu Bamsı Beyrek / Kazan oğlu Uruz’un tutsak olması / Duha Koca oğlu Deli Dumrul / Kanlı Koca oğlu Kan-Turalı / Kazılık Koca oğlu Yegenek / Basat ile Tepegöz / Begil oğlu İmren  / Uşur Koca oğlu Segrek / Salur Kazan’ın tutsak olması / İç-Oğuz’a Taş-Oğuz’un âsi olması.

Ustaca kaleme alınmış olan bu hikayeler,  ayrı ayrı kahramanlık destanlarıdır. Olaylar Azerbaycan Cumhuriyeti ile Kars, Bayburt, Trabzon ve Pasinler gibi  Kuzeydoğu Anadolu’yu içine alan bölgede geçer. Hikayelerde ayrıntılı olarak, göçebe Oğuz töresine uygun sosyal bir düzen içerisinde yaşayan kahramanların islâm ideali uğrunda savaştıkları hoktası üzerinde durulmaktadır.

            Kısaca özetlemek gerekirse, Dede Korkut Kitabı uzunca bir dönemi ele alan, bir Tarihi  destanıdır; bir ansiklopedidir. Bu değerli kaynaktan yola çıkılarak, tarih içerisinde pek çok ozan ve yazar tarafından çeşitli varyantlar oluşturulmuş, anlatılıp, yayımlanmıştır.