Diyarbakır’ın Dinler Tarihi: İslamiyet

Önceki yazımızı okuduğunuz üzere Diyarbakır’ın dinler tarihi bölümüne değinirken ilkin kentte oluşan Yahudilik, sonrasında ise Hristiyanlık sürecini dile getirmiştik. Bugün ise yazımızın üçüncü bölümünde şehrin İslamiyet oluşumuna ve bu oluşum sırasında gelişen olaylar silsilesini dile getireceğim. Yani bu yazımda sizlere Diyarbakır için üç büyük dinden biri olan İslamiyet Dönemi tarihçesini huzurunuza sunuyorum…

 

Diyarbakır’da İslamiyet Dönemi:

 

‘‘De ki: Şefaat tümüyle Allah’a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra yalnız O’na döndürüleceksiniz.’’

 

100 Yıllar sonra Diyarbakır’a egemen olan Müslüman’larda kente yeni bir ses olarak katılır. Hz. İsa’nın ışığına, Hz. Muhammed (S.A.V)’in şefaatti eklenir ve gariptir ki aynı Diyarbakır, İslam’ın tüm mezheplerini de barış içinde yan yana yansıtır. Ulu Cami Müezzini Sayın Mehmetşah Menekşe’yle verdiğim görüşmede şunları söyledi.

 

‘‘Ulu Cami, Anadolu’nun en büyük ibadethanelerinden bir tanesidir.4000 Yıllık bir geçmişi vardır. İlk yapılış amacı Havra olması, daha sonra Kilise, kiliseden sonra da 639’da cami olarak ibadete açılmıştır. Halk arasında ‘5. Harem’ olarak adlandırılıyor.’’

 

Anadolu’da İslamiyet’le tanışan ilk kent Diyarbakır’dır. Bundan ötürü de Anadolu’da açılan ilk cami MarToma Kilisesi’nin Ulu Cami’ye dönüştürülmesiyle oluşmuştur.

 

Diyarbakır kentinin en güzel özelliklerinden biride İslam âlemi için Mekke ve Medine’den sonra en kutsal 3. Kent olduğu kabul edilmektedir.

 

Peygamber Efendimizin (S.A.V) Miraca çıktığında Diyarbakır kenti ve halkı için dua ettiği bilinmektedir.

 

Diyarbakır’da 7 peygamber kabri, 2 peygamber makamı ve 541 sahabe kabri bulunmasından ötürü İslam dininin en görkemli ve en kıymetli kentlerinden biridir. Diyarbakır Ulu Camisi, Anadolu’nun en büyük ve en eski camisidir. 1400 Yıldan bu yana Allah’tan şefaat dileyen müminlerin ibadetlerine tanıklık yapıyor.

 

Ulu Cami’de diğer yapılar gibi onarım ve değişimlerle günümüze ulaşır. Her kültür kendine ait taş bir iz bırakır Ulu Cami’de. Yazıtlarda, figürlerde ve hatta yapıda kullanılan her taşta bu kültürlerin birbirine eklediği uzun bir tarih resmedilir. Ulu Cami, eski kentin Merkez işlevinde görür. Gerek etrafında yer alan çarşılar, gerekse büyük avlusuyla özelliğini günümüzde de sürdürmektedir. İslamiyet’te 6. yüzyılda tanışan Diyarbakır’da her gelen kendi inancını, kendi dini mekânlarına yansıtır. İslam’ın bu yeni yapılaşma biçimi daha çok cami ve külliyelerle hayat bulur. Bunlardan bazıları mütevazı eserler, bazılarıysa birer sanat yapıtı olarak hâlâ yaşar.

 

Osmanlı Dönemi’nde yapılan camilerde, Mimar Sinan’ın eseri olan camilerde bulunuyor. Diyarbakır taşları, taşların dili ve taşların koca kente armağan ettiği gizemler, çözümler vardır. Büyük kültürlerin Diyarbakır’ı Türk Sanat Tarihi’nin ilk Medreseleriyle de tanıştırır bizi. İlk Eyvanlı ve iki katlı açık Medreselerinden örnek olan Resuliye Medrese’si, Artuklu Bilim Dünyasının önemli bir yapıtı olarak 800 yıl önce ki Diyarbakır’dan armağandır. Bu kentin Diyarbakır’ın sokaklarında gezerken tek bir çağa ait kalamazsınız. Diyarbakır’ın, önemlikle Sur İlçesi’nde çıkmaz ve dar sokakları, dar sokaklara düşecekmiş gibi olan evleri; içlerinde sırlar, ustalıklar ve bilgiler taşır. Sanki her şey kendi gizemini taşlara emanet ederek alıp başını çok uzaklara gitmiş ama en başından bu yana Diyarbakır’da kalanlar var.

 

Kentini kurumaktan vazgeçmeyen Diyarbakır Surları. Surlara ilk biçimini Romalılar verir. Ancak 26 farklı uygarlığın birbiriyle gelen ekleriyle günümüze ulaşır. 5,5 Km uzunluğunda, 8-10 metre yüksekliğinde ve 3-4 katlı olarak inşa edilmiş sur bedenlerinde 82 Burç yükselir. Bu burçlar gerek içinde tasarımı, gerekse süslemeleriyle öne çıkanlar var kuşkusuz. Yumtulmuş bir kaya kütlesinin üzerinde yer alan Keçi Burcu, burçların en eskisi ve en büyüğüdür. Keçi Burcunun 11 kemerli, oldukça geniş ve yüksek iç mekânı bir dönem tapınak olarak da kullanılmıştır. Diyarbakır surlarının kapıları dünyanın dört bir yönüne açılır. Anadolu’ya, Mezopotamya’ya ve Dicle’ye açılır. Berekete, komşulara ve tarihe açılan ilişkilerin kapılarıdır. Bu kapılar yalnızca yorgun yolcuların, dinlenmiş gezginlerin değil, kültürlerin ve ticaretinde açtığı kapılardır. Düşmanlık kadar dostluğa, bilgi kadar gizeme, tarih kadar geleceğe açılan kapılardır. Zamanın durmayan akışına karşı bilgiyi, düşünceyi, inancı ve hayalleri yarına taşımak için Diyarbakır’a ihtiyacımız var. Diyarbakır sadece bölge tarihinin değil, insanlık tarihinin de ortak noktasıdır.