Diyarbakır’ın Dinler Tarihi: Yahudilik

Etrafı 5200 metre uzunluğundaki surlarla çevrili bulunan Diyarbakır, tarihin her döneminde bilimde, sanatta, edebiyatta ve kültürde birçok şahsiyetin yetiştiği muhkem bir şehirdir. Bunlara dahil olan bir diğer önemli husus ise hiç şüphesizdir ki, “Din”lerdir. Yahudiliğe, Hıristiyanlığa ve İslamiyet’e ev sahipliği yapmış olan 33 medeniyetin hakimi Diyarbakır, üç büyük dini de kendi içerisinde barındıran kutsal bir kent olmanın ruhaniyetini yaşadı, halen de yaşıyor. Bu büyük dinlerin kent içerisinde yaşamış olduğu tarihsel serüven ise pekte bilinmez. İşte, bu araştırma dosyamda Diyarbakır’ın içerisinde dönemler boyunca barındırdığı üç büyük dinden olan Yahudilik Dönemi tarihçesini sizlere sunuyorum…

 

Diyarbakır’da Yahudilik Dönemi:

 

‘‘Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı. Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı,‘Işık olsun’ diye buyurdu ve ışık oldu.’’

 

Diyarbakır’daki Yahudi varlığı yüzyıllar öncesine gitmektedir. Nitekim Başvekâlet Arşivi’nde mevcut olan on beşinci ve on altıncı yüzyıla ait icmal ve mufassal kayıtları ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre 1518-1519 yıllarında Yahudilere ait 28 hane ve 3 mücerred (bekâr) kaydı gözüküyordu.

 

Kürt Yahudilerinin geleneklerine göre Yahudilerin Asur ülkesinden sürgün edildikleri günden beri Diyarbakır’da bir Yahudi cemaati mevcut oldu. Haham Yehuda Mizrahi’nin oğlu Al-Amadiyahlı haham Yaakov’un Ninova’daki Yahudi cemaatine gönderdiği mektuba göre, 17. Yüzyıldan itibaren Diyarbakır’da Yahudi cemaati mevcuttu.1834 yılında şehirde beş bin kişi yaşamakta ve aralarında çok az sayıda Yahudi bulunmaktaydı.1835 yılında Diyarbakır sekiz bin hanelik bir vilâyet olup, bu evlerin ellisi Yahudilere aitti. 1844 yılında Diyarbakır’a gelen Yahudi seyyah Efraim Neumark gördüklerini şöyle yazıyordu:

 

‘‘Yaklaşık iki yüz kardeşimize rastladım, onların aralarında zengin insanlarda vardır. Lord Montefiore’yi sinagog inşa etmek için kendilerine para göndermesi konusunda ikna ettiler.’’

 

1848 Yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden Yahudi seyyah Benjamin Haşeni, şehrin ayrı bir kesiminde kendi aralarında yaşayan 250 Yahudi aile olduğunu gördü ve onlar hakkındaki gözlemlerini böyle nakletti:

 

‘‘Çoğu dinimizi biliyor. Kutsal kitaplarımız ve peygamberimiz kalplerinde yer edinmiştir. Sinagogda mevcut olan küçük bir oda daima kapalı tutulmaktadır. Bu oda Yahudiler ve diğer dinlere mensup kişiler için kutsaldır. İnançlarına göre Hazreti İlyas bu odada peygamberliğini ilân etmişti. Duvarla çevrili bu odada Aramice bir Tevrat yazması mevcuttur. Tevrat yılda bir kere Yom Kipur gecesi yerinden alınıp bir masa üzerine konulur ve gün boyunca masanın üstünde kalır. Tanrı sözünden korkan herkes eğilip bu yazmayı öper. Bu yazmanın kâhin yazıcı Ezra tarafından yazıldığına inanılmaktadır. Bu Tevrat önce Mardin Yahudi cemaatinin muhafazası altında idi. Mardin Yahudileri birçok kere eşkıyaların hücumuna uğradıklarından bu kıymetli yazmanın eşkıyaların eline geçmemesi için muhafaza edilmek üzere Diyarbakır cemaatine emanet ettiler. Bir süre sonra Diyarbakır cemaati yazmayı asıl sahibi olan Mardin cemaatine iade etmekten vazgeçti. Aslında yazma eşkıyaların hücumuna uğrayıp Mardin’e kaçmış olan Nusaybin Yahudilerine aitti. Nusaybin’de çok eski başka yazmalar da mevcuttu ancak eşkıyaların saldırısına uğrayan Yahudiler kaçarlarken bunlar kayıplara karıştılar. Kaçan Yahudiler bir tek bu yazmayı beraberlerinde götürdüler.’’Geceyi Diyarbakır’da geçiren Benjamin Haşeni, Haham Yitzhak Mizrahi’nin evinde misafir kaldığını aktardı.

 

Yahudi inancına göre Kudüs’ten sonra ikinci kutsal kent olan Kalne Kenti Diyarbakır’dır.