Hastalara Karşı Dinî Görevlerimiz-1

İnsan hastalanabilir özelliktedir. “Çünkü zayıf yaratılmıştır.” (Nisa, 28) Bu itibarla insanın sağlığını korumak için yemesine, içmesine, giyimine, sıcağa, soğuğa, temizliğe, sağlık kurallarına dikkat etmesi, sağlığının kıymetini bilmesi gerekir. Sağlıklı olmak, insan mutluluğunun öncelik taşıyan bir ögesidir. Sahabeden Abdullah ibni Ömer (r.a.)’in dediği gibi, sağlıklı zamanlarımızda hasta olmamak için” (Buhârî, Rikak, 3) tedbirli olmalıyız. “İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu konuda aldanmıştır. Sağlık ve boş zaman” (Tirmizî, Zühd, 1) anlamındaki hadiste ifade edildiği gibi, sağlığımız konusunda aldanmamalıyız.

Bir şeyin kıymeti yokluğunda bilinir. Dolayısıyla insan, hasta olmadıkça sağlığının kıymetini bilemez. Hastalıklar insan için bir imtihandır, insana sağlığın kıymetini öğretir, Rabbini ve ölüm gerçeğini hatırlatır, kalbini yumuşatır, şefkat ve merhametini artırır. Sağlığını korumak konusunda bilinçlenmesini ve tedbirli olmasını sağlar.

İnsan, bütün tedbirlere rağmen yine de hastalanabilir, bir kaza geçirip yaralanabilir. Bu durumda hem bizzat hastanın kendisinin maddî ve manevî tedaviye başvurması hem de yakınlarının hasta ile yakından ilgilenip onu tedavi ettirmeleri gerekir.

I- Hastaların Tedavi Olması veya Tedavi Ettirilmesi
Hangi hastalığa yakalanırsa yakalansın, bu hastalık, ister bedensel isterse psikolojik olsun mutlaka insanın tedavi yoluna gitmesi gerekir. İslâm’a göre bir insan, hastalandığında iki şeyi birlikte yapmalıdır: Biri perhiz yapma, ilâç kullanma, gerektiğinde ameliyat olma gibi maddî tedaviye başvurmak; diğeri ise moralini bozmamak, Allah’tan şifa vermesi için dua etmektir. Çünkü şifayı veren, ilâçların üretildiği bitkilerde devayı yaratan Allah’tır. Kur’an’da bu husus, İbrahim peygamberin dilinden, “Hastalandığımda bana şifayı Allah verir.” (Şuara, 80) şeklinde ifade edilmektedir. “Eğer Allah sana bir sıkıntı ve zarar dokundurursa, bunu O’ndan başka giderecek yoktur” (En’âm, 17) anlamındaki ayet de şifayı ancak Allah’ın verebileceğini beyan etmektedir. Dolayısıyla insanın şifayı verenin Allah olduğunu bilmesi, buna inanması ve şifa vermesi için O’na dua etmesi gerekir. Peygamberimiz ziyaret ettiği bir hastaya şöyle dua etmesini öğretmiştir: “Allahümme âtina fiddünya hasenetev-ve fil âhireti hasenetev-ve kınâ azâbennâr.” “Allahım! Bize dünyada iyilik, güzellik ve nimet ver, ahirette de iyilik, güzellik ve nimet ver ve bizi cehennem azabından koru.” (Bakara, 201; Tirmizî, Daavât, 112)

Sahabeden Osman ibni Ebil-Âs (r.a.), bir ağrısından dolayı Peygamberimize şikâyette bulunmuş, Peygamberimiz de ona; dua edip Allah’tan şifa istemesini tavsiye etmiştir. (Müslim, Selâm, 67)

Şifa vermesi için Allah’a dua etmek ve hastaya dua ve şifa ayetlerini okumak, günümüz tıbbının ifadesi ile psikolojik tedavidir.

İnsanın hastalandığı zaman dua ile yetinmesi kesinlikle doğru değildir, böyle bir davranış Kur’an ve sünnete ters düşer. Hasta mutlaka maddî tedaviye başvurmalıdır. Peygamberimiz (s.a.s.), karın ağrısından şikâyet eden bir hastaya, “bal şerbeti içmesini” tavsiye etmiştir. (Buhâri, VII, 159) Bir sahâbînin; “Ey Allah’ın Elçisi! Tedavi olalım mı?” sorusuna, Peygamberimiz, “Ey Allah’ın kulları! Tedavi olunuz. Zira yüce Allah hiçbir hastalık yaratmamıştır ki, şifasını da birlikte yaratmış olmasın.” (Ebû Davud, Tıb, 1, IV, 192–193) “Her derdin bir devası vardır.” (Müslim, Selâm, 69) buyurarak tedavi olmayı emir buyurmuştur. Tedavi olmak dinî bir görevdir. Bu görevi terk eden vebale girmiş ve nefsine zulmetmiş olur.

İnsan hastalığı ile sızlanmaz, feryat etmez, sabır ve metanet gösterirse Allah’ın affına mazhar olur. Peygamberimiz (s.a.s.), “Bir Müslümana isabet eden herhangi bir hastalık, dert, hüzün ve hatta gam ve keder yoktur ki, Allah (c.c.) bunu onun bir kısım hataları için keffaret kılmış olmasın!” (Ahmed, Müsned, III, 24) buyurmuştur. Hastanın feryad ü figan etmesi, ağlayıp sızlaması ve ölümü istemesi doğru ve iyi bir davranış değildir. (Buhârî, Merdâ, 19–20)