(Bu yazının notları 3-4 Haziran 1967 tarihinde kaleme alınmıştır!...)
Diyarbakır’da yaşadığımız yıllarda bu tarihi kentimizin çevresindeki bazı kentlere de kısa süreli seyahatlerde bulunmuştum. Bunlardan birisi, hatta bence en önemlisi ise, o zamanki adıyla Urfa’ya gidişimizdi…Bir gün Mücadele redaksiyonunda, değerli dostum-kardeşim Haydar Garan’la sühbet ederken bana, Urfa’ya gideceğini söyleyince, “beni de götürürsen sevinirim” demiştim. 1984 yılında kanunen Şanlıurfa adını alan bu kentimizde, Garan ailesinin çok yakın bir akrabası vardı ve Haydar’la birlikte beni de ağırlamışlardı…Yarım yüzyıl sonra, günlüğüme yazdıklarımı, Mücadele okuru ile paylaşmak isterim.
***
Urfa 80 bin nüfuslu, yurdumuza göre ve hele doğu illerimize göre büyük bir ilimiz.
Fabrika veya benzeri iş yerlerinin olmayışı sebebiyle halkın ekseriyeti fakir kalmış bir ilimiz. Ancak yer yer modern binaların yükselmekte olduğu görülüyor.Askeri lojmanlar, stadyum, resmi daireler şehrin modern yapılarıdır. Buna rağmen taassup ezici bir halde. Kadınların çarşafları içerisinde gözden başka yerleri görülmüyor. Buna rağmen erkeklerin açık saçık kadınlara, hele hele fahişelere büyük zaafı var. Bu yüzden pavyonda çalışan kadınlara rağbet fazla. Bunu bilen pavyon kadınları da küçük dünyayı ben yarattım, diyerek dolaşıyorlar!...
Yatılabilecek temiz otelleri ve yemek yenilebilecek lokantalar mevcut. Hatta bu babda Diyarbakır’dan da üstündür diyebilirim. Kültür eğitimi bakımından geri kalmış Urfa. Mevcut 2-3 sinema kifayetsiz. Günü gününe gelen gazeteyi Urfa’nın her yerinde bulmak imkânı yok.
Kaçakçılık serbest yapılıyor. Otobüs garajlarında serbestçe ellerinde kaçak eşya satan insanlar dolaşıyor.
Yerli erkek ve kadınların kıyafetleri Arap tarzındadır. Kıyafet Kanunu burada sökmüyor, herhalde. Keza yerli halkın evleri de Arap stilinde. Mahalle aralarında sokaklar bir iki metreden geniş değil. Evlerin altından geçen tünellerle, sokaktan sokağa geçiliyor. Yani sokaklar karmakarışık; adeta bulmaca çözer gibi bir durumdadır!
Kenar mahallelerde, sokakta dolaşan develer görülmektedir. Urfalı’nın kapısını çaldığınızda içeriden gelecek ses; “kimdir, o?” olmaktadır. Evlerin kapılarında ekseriyetle çeşitli resimler ve şekiller bulunuyor. Hususi olarak yağlı boya ile, çeşitli renklerde yapılan, şekillerdir bunlar… Maalesef sokaklar çok pis. Her köşe başı adeta bir çöplüğü andırıyor!...
Urfa’da pek tarihi yapı yok. Hemen bütün camiler eski devirlerden kalma, minareleri de Arap mimarisi tarzında. Tarihi Urfa Kalesi, bazı surların onarılmasına rağmen çok bakımsız durumda. Oysa bütün şehre hakim bir tepede olan Kale biraz ihtimam sayesinde muhteşem bir şekle sokulabilir.
Ana cadde asfalt ve düzgün.. Eski evlerin duvarları taştan yapılmış. Eski bir yapı olan hâl binası, tıpkı Diyarbakır’ın kapalı hâli gibi, büyük benzerlik arzediyor.
Halilülrahman makamından çıkan su, bütün şehirden geçmektedir. Bu sudan şehrin tabakhanesi de istifade etmektedir.
Şehir içinde Belediye otobüsleri ve minibüs dolmuşlar çalışıyor. Şehir dışı nakliyat için de sık sık Diyarbakır ve Adana istikametine otobüs bulunmaktadır. Ayrıca şehir içinde de paytonlar vardır.
Urfa’nın en mühim özelliği Hazret-i İbrahim Peygambere ait olan Halilül Rahman makamıdır. Çok büyük bir sahayı kaplayan bu makamın bir kısmı Hz.İbrahim’in doğduğu mağara ve hemen yanında yaptırılan camidir. Mağaranın içi 100 metrekareye yakın olup, içinde su vardır ve bu suyun dertlere deva-şifa olduğu söylenmektedir. İkinci kısım ise iki büyük havuzun bulunduğu kısımdır ki, muhteşem bir yerdir.
Burada karşı karşıya iki cami bulunmaktadır. Hz.İbrahim’in yaşadığı devirde Urfa’yı yöneten şahıs, bu camilerden birisinin bulunduğu yerde yaktırdığı büyük bir ateşin üzerine, İbrahim’i mancınıkla Urfa Kalesinden attırmış. Ancak o anda ateşin altından bir su fışkırarak ateşi söndürmüş veböylelikle İbrahim kurtulmuş.
Bugün mevcut iki havuzu meydana getiren ve şehrin içinden geçen su böyle meydana çıkmış. Bu iki havuzda yaşayan balıklar, rivayete göre, sureti kat’iyyede birbirine karışmamakta imiş. Balıklar mukaddes addedilmekte, katiyen el sürülmemekte ve yemeye filan teşebbüs edilmemektedir. Balıklar ziyaretçilerin attıkları yiyeceklerle beslenmektedir.
Havuzdan plaj olarak da istifade edilmektedir. Özel kabinlerde soyunulup girilmektedir. Ayrıca mevcut sandallarla, sandal sefası yapmak da mümkündür. Havuzun kenarlarında ve ağaçlar altında Urfa halkının istirahatleri için çay bahçeleri de vardır.
Urfa halkı umumiyetle dindar görünüyor. Ama yaşayışlarına bakınca, bunların islâmiyetle ilgilerinin olmadığı zehabına kapılıyor, insan!...
Netice itibariyle Urfa’nın iktisadi sorunlarına çare bulunulabilirse kalkınmaya her bakımdan müsait bir ilimizdir. Bugün için Urfa’da bütün doğu illerinde olduğu gibi, halkın geliri sadece ve sadece Askeri Birlikler, resmi daireler ve kaçakçılık yolu ile temin edilmektedir.
***
SON söz: Kuşkusuz bugün bambaşka bir Ş.Urfa vardır ve çok gelişmiştir. Bilmem bundan sonraki hayatımda, bir Diyarbakır ve Ş.Urfa seyahati yaparak o gelişmeleri görebilme imkanı bulabilir miyim?,,,Görelim Mevlâ neyler…Neylerse güzel eyler…
Balıklı Gölde balıklara yem atarken
Kalenin önü