“İnsanın anavatanı çocukluğudur."Rahmetli Doğan Cüceloğlu böyle demişti.
Çocukluğunu doyasıya yaşamamış bir kişi ömür boyu gurbette yaşar. Gittiği her yerde çocukluğunu arar. Bulabilir mi yoksa hayal kırıklığı mı yaşar bilmiyorum.
Hani bir şarkı var ya; Ben gurbette değilim, Gurbet benim içimde, diye.
Öyle yaşadı işte yüzyıllar boyunca Mezopotamya insanı, kendi topraklarında hangi zaman olursa olsun bir ömür boyu güvenilir bir şekilde yaşayamadılar, hep bir savaş, kargaşa, zorbalık ve oyunun içinde buldular kendilerini.
Mezopotamya da yüzyıllar boyunca akan kanlardan dolayı belki de hiç kurumadı Dicle ve Fırat, Mezopotamya'nın tarihine onlar yapabilir en iyi şahitliği, annelerin feryatlarına, babaların çaresizliğine ve çocukların ağlayışlarına...
Hep bir umut ve ışık vardı Mezopotamya insanının gelecek yönündeki hayallerinde, umarız ki o hayaller 21. yy için değildir. Hala kurumadı annelerin gözyaşları, çocukların feryatları. Dinmedi zalimlerin hırsları.Herkesin şahit olup görmezden geldiği, duyup duymazdan geldiği Mezopotamya hala kan ağlıyor.
Ne denilir bilemiyorum artık...
Onlar ne kadar kendi topraklarında olsalar da bugün, kendi içlerinde gurbette yaşıyorlar. Gerçi yarısı zaten gurbette ama orada daha büyük bir savaş yaşanıyor, o savaş onları en olmadık şekilde savunmasız kılıyor.
"IRKÇILIK" Asıl en büyük savaş ve eziyet odur işte. 21.yy da, hala devam etmesine gerçekten ne denilir bilemiyorum artık.
Yazıya Malcolm'un şu sözüyle noktalamak istiyorum, “Irkçılık ideolojik bir düşünce değil, aksine psikolojik bir hastalıktır”