İnsan yaşamının temelinde beslenme ve barınma ihtiyacı tarih boyunca her şeyden üstün gelmiştir. İnsanoğlu Hayat boyu Doyurganlığı ve yaşam standartları için mücadele vermektedir.

Günümüzde ise Sanayi devrinin rehavetine kapılmış doğadan ve tarımdan bihaber Betonarme yaşamımız ile Gıda güvenliğimizi ve tarım alanlarımızı bilinçsizce kaybetmekteyiz.

Beslenme ihtiyaçlarımızı sağlayan Gıdaların yerini hangi Dijital makina veya Betonarme yapı tutabilir ki; Bireyden Devlete şirketleşmiş Düşüncelerimizle bu sektörleri gıda kaynağı olan Tarım sektöründen üstün görmekte ve üstün sermaye sağlamaktayız.

Tarım, son derece hayati bir işlev olan beslenme ile doğrudan bağlantılı olmasının yanı sıra bu işle uğraşan insanları ve toplulukları da kapsayan, ekonomi ve toplum için temel unsurlardandır.

AB Ülkelerinin çoğunda gerekli teşvikler ve kalkındırma destekleri ile tarımda sürdürebilirliği sağlamak ve bununla beraber tarım topraklarının korunması için Projeler geliştirmekte iken Ülkemizde tam tersi politikalarla imara peşkeş çekilmektedir.

Bu bilinçsiz yapılaşmaların Çevresel sorunlar ve dönüşü olmayan ölümcül Afadlara sebep olmaktadır.

Bu bilanço Ülke Tarımına da ciddi kayıplar vermektedir;

2001 yılında 1 milyon 183 bin Üretici ile 26.3 milyon Hektar tarım arazisi bulunmakta iken 2020 yılında 1 milyon 173 bin Üretici ile 23.6 milyon Hektar Tarım arazisine gerileyerek Tarımda yüzde 12 kayıp yaşanmıştır.

Bu hızla Tarım Arazileri imara açılırsa gıda kriziyle karşı karşıya kalacağız. Kaçak yapılaşmaya gidenlere ve buna izin verenlere ciddi yaptırımlar gelmesi gerekirken Devlet kurumlarının Tarım alanlarında inşasına izin verilmektedir.

Buna en kötü örneği de Silvan Devlet hastanesinin Tarım Arazisine yapılmasından kaynaklı Müteahhitlerin gözde alanı olan Silvan Diyarbakır yol üzerindeki Binlerce Dekar Tarım alanlarının beton yığını haline geldiğini gösterebiliriz.