Yaşasın Bağımsız Sinema

Lumier Kardeşlerin sessiz filmleri ile başlayan sinema serüveni; sinemaya sesin girişi, anlatım tekniklerinin çeşitlenmesi ve teknolojideki ilerlemesiyle devam etti. Bu gelişmelerle birlikte film kuramcılarının, yapımcıların ve eleştirmenlerin bir filmin nasıl yapılabileceği konusunda ortaya attığı teorilerden de sinema akımları ortaya çıktı.

 

Sinema, Ana akım ve Bağımsız olarak ikiye ayrılır.

 

Ana Akım; genellikle Hollywood sinemalarından olan büyük bütçeli yapımların, yıldız oyuncuların oynadığı ve sinema salonlarında yüksek hasılar yapan filmlerdir. Bu filmler bana göre sinema sanatında uzak seyirci zevkine yakıp olup ‘Katarsis’(filmin sonunda mutlu sona ulaşıldığında insanın rahatlama hissidir.) yaşatma amacıyla yapılan filmlerdir.

Örnekleri; Hızlı ve Öfkeli serisi, Recep İvedik serisi, Fetih 1453, John Wick serisi

 

Bağımsız ise; hayattın içinden olan ve birçok hikâyede kendimizi gördüğümüz, hayatı öğrendiğimiz ve film bittiğinde ise kalbimizde yâda mantığımızda yer edinip unutamayacağımız, sohbetler edeceğimiz, düşüneceğimiz filmlerdir. Büyük film stüdyosu sisteminin dışında üretilen ve genellikle düşük bütçeli filmleri kapsayan sinema hareketidir. Bu terim, klasik Hollywood yapımlarından farklı olan sanat filmlerini tarif etmekte kullanılır.

Örnekleri; Rezervuar Köpekleri, Vesikalı Yarım, Lastik, Cennet Çocukları, Mahsumiyet

 

Ana akım filmlerde genellikle katasisi yaşatırlar. Seyirciyi mutlu sona ulaştırıp iki saatlik keyifli vakit geçirip sonra hayatına devam edersin.

 

Bağımsız da ise film bittiğinde bile senin için bitmez. Çünkü hayatın kendisini anlattığı için hayatında bir yer edinir. Yani katarsis vermez.

 

Ben bir sinema seyircisi olarak yedinci sanat olan sinema sanatını çok seviyorum. Gidemediğimiz dünyaları kadraja sığdırıp anlatılması, onların duygularının hissedilmesi, birçok kültürün anlatılması, insan ilişkileri yani kadraja sığabilecek sonluluğu bize yansıtılması bence müthiş bir sanat dalıdır. Bu yüzden sinemayı çok seviyorum.

 

Fakat sinemaya karşı bir kızgınlığım var. Ben ana akım sinemayla film izlemeye başladım. Sonrasında sinema eğitimi aldığımda bağımsız sinemayla tanıştım. İçimde ki sinema sevgisini, heyecanını gerçektende artırdı. Sinema aşkımı fazlasıyla arttırdı. Bu yüzden yaşasın bağımsız sinema.

 

Kızgınlığıma gelecek olursak; çocukluğumdan buyana izlediğim ana akım filmlerin çoğunluğu hızlı olup hayatın hikâyelerinde uzak ve bir çocuğun zaman geçirmek için izlediği çizgi filmleri gibi hep mutlu sonla bitmesiydi. İyiler hep kazanıyordu. Kötüler mutlaka cezalandırılıyordu. Oysaki gerçek hayat öyle mi, iyiler hep kazanıyor mu, Âşıklar hep buluşuyor mu, hayatın gerçeğinde bu size mantıklı geliyor mu? Hayatın içinden hikâyelerden uzak anlatılardan dolayı ana akım sinemaya kızgınım.

 

Ayrıca ana akım sineması izlenmez demiyorum. Benim bile izlediğim ana akım filmleri var. Anlatmak istediğim sadece bu iki farkı biliyor olmaktır. Benim de izlediğim aksiyon ve macera filmleri oluyor tabi ki de fakat eskisi kadar inandırıcı olmuyor.