Kurum Nedir?

Her toplumda evlilik, çocuk doğurma ve yetiştirme, mal ve hizmetleri üretme ve dağıtma, gıda üretimi, giyecek ve barınak sağlama, düzeni tesis etme, dayanışmayı sağlama, dış tehlikelere karşı savunma ya da afetlere karşı korunma, kişileri toplumun genel değerlerine hazırlama ve onlara hayatlarını kazanacakları belli becerileri kazandırma vb. araçlarını içine alan geniş kapsamlı kurallar mevcuttur.

Bu temel görevlerin her biri; aile, okullar, hükümet, ordu, mahkemeler, camiler vb. gibi belli bir örgütsel yapılar tarafından yerine getirilmektedir. Bu görevlerin yerine getirilmesi anayasa, yasalar, yönetmelikler, tüzükler vb. gibi yazılı kurallar manzumesi aracılığıyla söz konusu olmaktadır. Fakat toplumda, aynı zamanda, yukarıda sayılan türden kamusal nitelikteki görevleri, işleyişleri ve ilişkileri düzenleyen yazılı olmayan kurallar, ilkeler, uygulamalar ve yorumlamalar da mevcuttur. Aile ilişkilerinin temelinde ailenin kuruluşunu, evliliği, karı-koca ya da ebeveynlerle çocuklar ve aile fertleri arasındaki düzenleyen bir dizi formel ve enformel kurallar vardır. Başlangıç düzeyindeki okullara hangi yaştaki çocukların kabulünden, sınıf oluşumlarına, derslerde okutulacak müfredata ve müfredatların nasıl işleneceğine, öğrenci-öğretmen ilişkilerinin nasıl olacağına varıncaya dek yazılı ve yazılı olmayan pek çok kural mevcuttur ve eğitim ve öğretim bu kurallar manzumesi aracılığıyla gerçekleştirilir. Aynı durum, bireyin ve toplumun bütün temel ihtiyaçlarının karşılanması için geçerlidir. Sosyal bilimlerde, bu türden temel ihtiyaçların karşılanmasında bireylerin karşısına çıkan açık ya da gizli tüm kurallar manzumesine kurum adı verilmektedir. En geniş anlamıyla toplumsal kurumu, “toplumun yapısı ve temel değerlerinin korunması açısından zorunlu kabul edilen görece istikrarlı veya süreklilik arz eden kurallar topluluğu”1  olarak tanımlayabiliriz.

 

Joseph Fichter’in sözcükleriyle;

“Sosyolojik açıdan kurum ne bir kişidir, ne de bir grup. Kültürün bir kısmıdır, insanların yaşam tarzlarının örüntüleşmiş bir parçasıdır. (...) açık ya da kapalı davranış örüntüleri kişilerin oynadığı sosyal roller ve kişiler arası çeşitli sosyal ilişkilerle ilintilidir; bu ilişkiler arasında ise sosyal süreçler bulunur. Sosyal ilişki ve roller, kurumun temel öğeleridir.

Kurum, çoğunluğun paylaştığı ve bazı temel grup gereksinimlerinin karşılanması amacına yönelik, davranış örüntüleri bileşimidir.” 2

‘Kurum’ kavramı, sosyolojinin pek çok kavramı gibi, günlük yaşantımızda sıkça kullandığımız kavramlardan biridir. İlkokullar, liseler ya da üniversiteler, hastahaneler, çeşitli işletmeler, fabrikalar için de yaygın bir biçimde ‘kurum’ sözcüğünü kullanırız. Ancak sosyolojik anlamıyla ‘kurum’, yalnızca belli fizikî özelliklere sahip özel bir mekân değildir. O nedenle, kurum ya da toplumsal kurum, bu fizikî koşullarla birlikte daha fazla şeyi ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Örneğin, bir kurum olarak adlandırabileceğimiz Robert Koleji ya da Kabataş Erkek Lisesi tek başına ‘eğitim’ kurumunun karşılığı değildir; ama eğitim kurumunun birer parçasıdırlar. CHP ya da AKP ‘siyaset’ kurumunun bizzat kendisi değildir; ancak siyaset kurumunun birer parçasıdırlar. Tıpkı Yeni Demokrasi Hareketi gibi ya da Liberal Düşünce Topluluğu gibi... Ya da ‘din’ kurumu Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan ibaret değildir. Camiler de, tekke ve zaviyeler de, tarikatlar da, cem evleri de, doğum, sünnet, evlilik ya da cenaze törenleri de ‘din’ kurumunun kapsamına dâhildir. Aynı kapsama Telli Baba ya da Eyüp Sultan türbesini ya da benzer mekânların ziyaretlerini de dâhil edebiliriz.

Hastahanelerin ya da okulların, uzmanlaştıkları ya da yoğunlaştıkları alana bağlı olarak, belli fizikî koşullara sahip olması beklenir. Ancak ‘sağlık’ ya da ‘eğitim’ kurumundan bahsetmek için bunlar yeterli değildir. Bunun yanı sıra, bu binalarda tanımlanmış belli bir işin karşılanması gerekir. Bir işin ya da ihtiyacın karşılanması, aynı zamanda, en genelde hizmet alanlar ile hizmet verenlerin varlığını gerektirir. Hizmet verenlerin ve hizmet alanların, bu hizmeti nasıl göreceklerine ya da ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklarına ilişkin bir dizi düzenlemeye gereksinim vardır. Hatta ‘sağlık’ ya da ‘eğitim’ ya da diğer kurumlar, sadece formel olarak tanımlanmış belli mekânlarla sınırlı da değildir. Toplumsal hayatın her bir anına ve her bir yanına yayılmış durumdadırlar. İşte sosyolojik anlamda bir ‘eğitim’, ‘aile’, ‘siyaset’, ‘ekonomi’, ‘sağlık’, ‘din’ kurumundan bahsetmek mekânlardan, içindeki insanlardan, insan-mekân ve insan-insan ilişkilerinden ve bütün bu ilişkileri düzenleyen yazılı ya da yazılı-olmayan kurallar manzumesinden söz etmek demektir. Dolayısıyla sosyolojik anlamda ‘eğitim’ kurumundan söz edildiğinde; ilkokuldan ortaokula, liseden üniversiteye, öğretmenden öğretim üyesine, meslek lisesinden tıp fakültesine, mühendislik fakültesinden ilahiyat fakültesine, İstanbul Erkek Lisesi’nden Küçük Çekmece Lisesi’ne ya da medreseye toplumun eğitim-öğretimden beklentilerinden bu beklentilere yönelik önlemlerine ve düzenlemelerine, bu okullarda verilen öğretim ve eğitimin ve işlenilen müfredatın içeriğine, bu okullarda öğrenim görenler ile öğretim görevini icra edenlerin gerek görevlerini, sorumluluklarını ve gerekse de birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen kurallara vb. varıncaya dek çok geniş mekânsal, insanî ve ilişkisel zengin ve karmaşık bir bağlam kast edilmektedir.

Daha da açık bir ifadesiyle, pek çok akademisyen, kurum kavramını, belli toplumsal ilişkileri yöneten kalıplaşmış ve kabul edilmiş alışkanlıkları, bu alışkanlıklarla bunları yöneten ilkelerin karmaşıklığını, böyle bir karmaşıklığı destekleyen bürokratik örgütü, belli bir toplumsal ihtiyacın düzenli ve daha kalıcı bir biçimde yapılması durumunu, bu türden temel toplumsal ihtiyaçların giderilmesini temin eden düzenli, istikrarlı ve kalıcı ilişkilerin bir tür soyutlanmış yapısını ifade etmek için kullanırlar.