SAYGIYA SAYGISIZLIK

         SAYGIYA SAYGISIZLIK   

İçimizdeki öfkeleri nasıl dindirir insan. Hayatın her günü ve her saniyesi tek tek, damla damla,  gözümüzün önünden geçip gidiyor. Ve bizim önünde duramadığımız tek unsur olsa gerek ki, zamanı durdurabilmek. Peki hiç dönüp arkamıza bakabiliyor muyuz, biz neler yaptık, hayatımızda ne kadarını doğru bir şekilde davranabildik. Ve ömrümüzün ne kadarının ne kadarı, saygı çerçevesinde geçirebildik. Saygının sınırlarını ne kadarımız, ne kadar biliyoruz.

    Saygı kimimize göre bizim sınırlarımızın ihlal edilmemesidir. Kimimize göre büyüğünün elini öpmektir. Kimimize göre gelenek görenek ve ananelere göre davranmaktır. Aslında saygılı olmak bir yerde terbiyeli olmak demektir. Fakat yine de terbiyeli olmak başka bir şey, terbiye kültürü almak ise başka bir şeydir. Okula gitmesi gereken bir çocuğa  “çocuğum okula gitmek zorunlu değilsin, devamsızlıktan kalmak yok.”  dendiğinde, çocuk belki de bunun yan gelip yatmak olduğunu anlayacak ve istediği zaman okula gidecektir.

         Ama kendisine olan saygının neresinde olduğunu unutacak, çünkü orda her hangi bir yaptırım olmadığı için ve çocuğa kişilik kazandırılmadığı için, kendini özgür hissedip, özgürlüğü sorumsuzca kullanacaktır. Oysaki özgürlük sorumsuzluk ve kendine saygısızlık değildir. Bunun ceremesini büyüdüğü zaman anlayacaktır. Kaybettiği zamanı, kızdırıp saygısızlık ettiği büyüklerin söylediklerinin kıymetini, hayatındaki çoğalan aksaklıkla anlayacaktır. Eğer saygı ve terbiye kültürü almış olsaydı, birinin kendisine, “ okula gitmek serbesttir.” dese bile o aslında bunun bir gereklilik olduğunu, okula gitmek için kurala gerek olmadığını anlar ve bilirdi. Böylelikle hiçbir şeye saygısızlık etmez, yaşamını doğru bir şekilde idame ettirirdi.

Toplumumuzda insanlar büyüğünü ve küçüğünü bilmeli toplum kuralları içinde yaşamasını öğrenmelidir.

            Ve bu çocuklar yarınlar için bir tehlike arz edecek, kural ve yaptırımın olmadığı yerde, yozlaşmayı ve aylaklığı geliştirecek, sorumsuz bir toplum oluşturacaktır. Toplumda yaşayan insanlar doğru olan unsurları olması gerektiği gibi yapmış olsalardı, saygı ve sevgi kendiliğinden oluşurdu. Çünkü hayatın kendisidir aslında saygı.

        İlle de bizim başımızda çoban olması gerekmiyor. Eğitilmek ve öğrenmek için o kadar çok şey var ki; teknolojiyi doğru kullanmak, doğru kitap ve ya gazete okumak ve ya gezdiğini gördüğünü doru analiz etmek te, aslında saygının kendisini oluşturur.

       Saygı eğitim ve öğretimin kendisidir. Unutmayalım ki saygıdan sevgi doğar, sevgiyi ise saygısızlık öldürür ve mecburiyetten yapılman  saygılı davranışlar, terbiyenin ön gördüğü şekilde dışında yapılmış olur.  Saygı makama değil, makamı oluşturan kişinin emeğinedir aslında. Çünkü o makamı oluşturan kişinin vermiş olduğu emek ürünüdür.

               İnsanoğlunun, kuşa, böceğe, doğaya, havaya, suya her şeyden önce kendisine saygısı olmalıdır. Kendi benliğini kaybetmeden saygıyı  kültür çerçevesinde ve terbiye sınırları içinde  almalıdır.

Biz maalesef saygı duyulması gereken unsurlara saygısızlık ederek saygıyı yok ediyoruz. Ve saygıya saygısızlık ediyoruz.