Sevgi

        Sevgi baharda açan çiçeğin tomurcuğu gibidir. Veya bir bebeğin dünyaya gelişidir. Oysaki neler bekler onları hiç kimse bilmez. Hayatta yaşadığımız sürece bizim ve biz öldükten sonra da bizden sonraki insanların ve canlıların yaşadığı duygudur sevgi.

 

        İnsanoğlunun ve her canlının vermiş olduğu, karşılığı beklenmeyen en büyük fedakarlık ürünüdür.  Sevgi deniz ile dağın, gökyüzü ile yeryüzünün ufuklarındaki,  yeni güne doğan güneşidir aslında.  Kimimize göre sevgi,  özlenen ve ulaşılamayan, ya da kaybettiklerimizin değeridir. Kimimize göre ise, yakınımızdakini,  elimizde tutma çabasıdır. Her yönüyle sevgi, hem bitmesini istemediğimiz acı veya yaşamak istediğimiz çok güzel mutluluktur.

 

      Bazen bir anne veya babanın küçük bebeğini severken, ya da  bazı insanların bahçesinde yetiştirdiği çiçeğini, sebzesini yetiştirirken ve ya doğayı severken gösterir sevgisini, bazen de köpeğine, kedisine beslediği duyguyla gösterir…  Arkadaşını severken güzel duygular yaşayan bir insan, ayrılırken çok üzülmesi ve sevmişse, sevgisinin bitmediğini, kendisi bile fark edemez çoğu zaman. Çünkü zamanla yokluğu  onu acıyla boğmaya başlar ve o zaman fark eder o duyguyu.

 

     Sevgisizlik bir çölün ortasında susuzluk çekmek gibi bir şeydir. Saygıdır, sevgiyi ayakta tutan. Sevginin düşmanıdır saygısızlık.  Yakınımızdayken sevginin uzak görünmesi, Ağustos’ta üşümeye benzer. Sevgisiz büyüyen insanların daha zalim. daha hırçın ve acımasız, daha yoz ilişkiler içinde rahatça bulunduğunu biliyoruz.  Aslında şefkatten mahrum olan insanlar sevgi ve saygı yolunu bilemedikleri için, ayakları genelde, bir yerlere takılarak gider ve acı çekerler.  Sevginin temelinde saygı yatar. Birbirini hiç sevmedikleri halde, bir arada duran ve birbirine saygı duyduklarından dolayı, bir çok  insanın zamanla birbirlerini sevmeye başladıklarını ve ya birbirlerini çok seven insanların arasındaki o büyük aşk ve o büyük sevginin, saygısızlık nedeniyle aralarında oluşan sevginin yok olduğuna defalarca şahit olmuşuzdur. Hayatın anlamı ve dünyanın tadı değil midir ki sevgi.  Sevginin zamanı ve yeri olmaz. Çünkü sevgi hep vardır.  Yeter ki yürek gözü sevgiyi görebilsin.

 

“aklımda yokken kalbime yerleşen 
aklımda yokken ruhumu meşgul eden 
aklımda yokken bedenime işleyen 
aklımda yokken beynime yerleşen 
aklımda yokken hayatımı meşgul eden”

 

Ne güzel söylemiştir Yunus Emre. Hiç düşünmediğiniz bir anda içinizde var olanı yeşertmektir sevgi.

       İnsanlar sadece insana aşık olmazlar ve sadece insanları, hayvanları, doğayı sevmezler.

      Allah aşkıyla yanan dervişler sevgilerini dizelere dökmüşlerdir. Nice Mevlanalar, Pir sultanlar, Yunus Emreler ve nice ulu ozanlar sazıyla sözüyle dillendirmişlerdir sevgiyi.

         Tarihimizde bir çok efsaneler anlatılır. Aslı ile kerem, Leyla ile Mecnun gibi. Bazı psikologlar bu gibi sevgileri psikolojik bozukluğun nedeni olarak kabul ederler. Yani çok aşırı sevmek bir hastalık olarak kabul edilir. İnsanlar bazen bu duygudan vazgeçmek isterler ama hem vazgeçmek istemezler hem de vazgeçemezler sevmekten.  Çünkü sevginin acısını çekmek farklı bir mutluluk verir kişinin kendisine. Kendini bilmeyen bazı insanların daldan dala konan sevgi gösterisi,  insanın sevgiye  gösterdiği saygısızca bir davranıştır. Kişilik bozukluğundan meydana gelen doyumsuzluktur. Halbuki sevgi denen duygu ne yücedir. İlle de belden aşağı düşünmek değildir. Kendisini bir yerde de saygıyla edeple terbiye etmektir.

  

 “ Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi 
ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” Demiş Mevlana

Gerçek sevgin sözcükleri asırlar bile geçse hiçbir zaman değişmez. Dünya var oldukça sevgi de var olacaktır.