Diyarbakır ve Güneydoğu Anadolu’nun Osmanlı Devleti’ne katılması ve sonuçları-2
Güneydoğu Anadolu, Akkoyunlu Türkmenleri elinden Safevîler yönetimine geçmiş bulunuyordu. Diyarbakır başta olmak üzere bölgenin nüfus çoğunluğu Türklerden oluşmaktaydı. Yüzyıllardan beri kuşaktan kuşağa Türkler ile meskun olan bu bölgede dağınık halde bulunan Sünnî Kürtler de vardı.
Şah İsmail, kendisini Akkoyunlu Türkmenlerinin vârisi sayarak bölge üzerindeki emellerinden vaz geçmemişti. Hakimiyet ve otoritesini göstermek için Güneydoğu Anadoludaki Kürt beylerinin bir kısmını tutuklatarak varlıklarına son vermişti. Stratejik önemi olan Diyarbakıra ise, Çaldıranda kendisi uğruna savaşırken öldürülen Ustacalu Mehmedin kardeşi Kara Hanı göndermişti. Sultan Selim, bu gelişmelerden kendisi gibi rahatsız olan Sünnî Kürt beyleri ile Mevlanâ İdris-i Bitlîsî marifetiyle temasa geçerek görüşmüş ve Diyarbakır ve Güneydoğu Anadolunun Safevîler eline bırakılmayacağına karar vermiştir.
Diyarbakır şehrini kuşatmış olan Safevî valisi Kara Han üzerine, Sultan Selim, İdris-i Bitlîsînin girişimleri, Kürt beylerinin de katkıları ile Sivas Beylerbeyisi Şadi Paşayı ve Erzincan Beylerbeyisi Akkoyunlu Bıyıklı Mehmed Paşayı birlikleriyle göndermişti. Aslen Diyarbakırlı olan Yiğit Ahmed, on aydır Safevî valisi Kara Han kuvvetlerine karşı direnişe geçmiş olan Diyarbakır halkı ile el ele vermişti. İdris-i Bitlîsî ve Kürt beyleri on bin gönüllü ile beraber hareket ederek, Diyarbakırı kuştma altında tutan Kara Hana karşı Bıyıklı Mehmedin ordusuna katılmışlardı. Osmanlı kuvvetlerinin de gelmesiyle Diyarbakır 10 Eylül 1515de Urfa kapısından şehre girilerek Safevî kuvvetlerinden kurtarılmıştır.