DİYARBAKIR’IN SİYASİ VE DİNİ TARİHİ (17)

DİYaRBaKIR’In SİYaSİ
VE Dİnİ TaRİHİ (17)
Gezginlerden kalan seyahatnamelerde, Diyarbakır
hakkında yazılmış eski hatıralarda Yahudilerle
ilgili bilgilere rastlamak mümkün olmasına
rağmen şehirde şu an Yahudi yaşamamaktadır.
Diyarbakır Yahudilerinin sayılarının
azalmaya başlaması XX. yüzyılın başlarına
rastlar. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından
Musul ve Bağdat kaybedildikten sonra Diyarbakır’ın
bu şehirlerle olan ticari münasebetlerinin
azalması Yahudi göçlerinin başlamasına neden
oldu.
Filistin’e ilk göç edenler 1916 yılında
Urfa ve Siverek Yahudileriyle birlikte giden
Çermik Yahudileri oldu. Urfa, Siverek ve
Çermik Yahudileri 1916 yılında Kudüs’te kendi
adlarına kayıtlı bir sinagog kurdular. Şeyh Sait
isyanı sırasında da Diyarbakır Yahudilerinin
birçoğu Bağdat, Musul ve diğer şehirlere göç
etti. Geri kalan Diyarbakır Yahudileri ise 1948
yılında İsrail devletinin kurulması üzerine
İsrail’e göç etti .
Asırlarca, Diyarbakır ve çevresinde
Yahudiler yaşamış olmasına rağmen Müslümanlar
arasında Yahudilerden dini inanç yönünden
etkilenme görülmemiştir. Yalnızca halk
arasında Yahudilerle ilgili bazı inançların olduğu
tespit edilmiştir. Bu inançlardan biri Cumhuriyetin
ilk yıllarına kadar sürmüş fakat bugün
tamamıyla terk edilmiştir. Bu inanca göre, yağmur
yağmadığı zamanlarda yağmur yağmasını
sağlamak için şehirdeki Yahudi Mezarlığı'na
gidilerek mezarlardan biri açılır ve cesedin
kafası alınıp Ongözlü köprü üzerinden Dicle
nehrine atılırdı. Diyarbakır halkı uzun bir süre
kuraklık olduğu zamanlarda yağmur yağmasını
sağlamak için ölmüş bir Yahudi’nin başını
nehre atmak gerektiğine inanmıştı. Sonra bu
gelenek değişti, fakat yeni gelenekte yine Yahudiler
vardı.
Yeni inanca göre bir Yahudi’nin
başına haberi olmadan bir kova su dökülmeliydi.
Yahudi biri görüldüğünde arkasından yaklaşılır
ve bir kova su, başından aşağıya dökülürdü.
Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde de Yahudilerle
ilgili benzer bir inanç mevcuttu. Her iki gelenek
hakkında “Diyarbakır Yahudileri” adlı yazıda
şunlar söylenmektedir: “Sinagogun bitişiğinde
bulunan avluda, en ilkel sıhhî kurallar hiçe sayılarak,
ölmüş olan kişilerin cenazeleri, yaşayanlar
ile neredeyse temas halinde duruyorlardı,
ancak bunun bir haklı nedeni vardı. Kuraklık
olduğu zaman yağmur yağdırmak için Yahudi
cesetlerinin kelleleri kesilip Dicle nehrine atıldığından,
Diyarbakır Yahudileri ölülerini bu
akıbete uğramaktan kurtarmak için cenazeleri
birbirinin üzerine koyarak sinagogun yanında
bulunan avluda saklıyorlardı.
Yağmur yağdırmak için yaygın olan bir
başka kaba âdet de bir dama çıkıp bir Yahudi
cenazesini gözlemek ve mezara götürülmekte
olan bir Yahudi’nin tabutu görüldüğünde de
tabutun üstüne tükürmekti.” Çünkü Allah’ın,
Yahudi’nin ağız kokusunu hmemek için,
yağmur yağdırdığına inanılırdı.