Celaleddin Harzemşah

Geçen yıl mayıs ile temmuz ayları arasında 7 bölümden oluşan  bir dizi filmin konusu Celaleddin Harzemşah idi. “Bozkur Arslanı Celaleddin” adıyla, Türkiye ve Özbekistan’lı sinema sanatçılarının dol aldıkları dizi, maalesef en heyecanlı bölümde sona ermişti. Türk aktör Emre Kıvılcım Celaleddin’i, Özbek Javakhir Zakirov da Cengiz Han’ı canlandırmışlardı.

               

Devrim Aktürk 14 Eylül tarihinde yayımlanan yazısında Türk tarihinde çok önemli bir yeri olan Harezm tarihinden ve Celaleddin Harezmşah’dan bahseden yazısında ayrıntılı bilgi verdiği için ben aynı konuya değinmeyeceğim. Keza, Mücadele’de 10 Eylül 2022 tarihinde yayımlanmış olan Karakalpakistan başlıklı yazımda değindiğim Harezm gezimden de tekrar söz etmeyeceğim. Ancak, Özbekistan izlenimlerimi yayımlamama neden olan haberi kısaca yinelemek isterim. Haberin özeti şudur:

“Harzemşahların son padişahı ve Moğol hükümdarı Cengiz Han’ın en büyük düşmanı Celaleddin Harzemşah’ın mezar yerinin Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde olduğunun ortaya çıkmasından sonra Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev önemli açıklamalarda bulundu. Özbekistan’da Celaleddin Harzemşah’ın heykelinin açılışında konuşan Mirziyoyev, Özbek halk kahramanı olan Celaleddin Harzemşah için Silvan’da bir türbe yapılması noktasında Türkiye ile görüşeceğini açıkladı. Diyarbakır’da, 2021 yılının ekim ayında Celaleddin Harzemşah’ın mezarının Silvan ilçesinde olduğuna dair yeni bilgilere ulaşan akademisyenlerin çalışmaları basına yansımıştı. Öncesinde deAnadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıçarslan’ın mezarının Silvan’da olduğu tespit edilmiş ve yapılan kazı çalışmaları neticesinde somut verilere ulaşılmıştı. Birçok hükümdarın gömülü olduğu tarihi kaynaklarla sabit olan Silvan’da özellikle I. Kılıçarslan ve Celaleddin Harzemşah’ın gömülü olmasının ayrı bir anlamı olduğuna dikkat çekilmektedir. I. Kılıçarslan, haçlılara karşı Anadolu’yu savunmuş ve büyük kahramanlıklarla adını tarihe yazmıştır..”

Ben bu haberi okuduktan sonra, çok sevindim, mutlu oldum. Türk tarihinin anılan büyük şahsiyetlerinin ebedi istirahatgâhlarının Silvan’da bulunuşu, tarih, kültür, turizm açısından Silvan, Diyarbakır ve hatta Türkiye’miz açısından kazançtır. Bu nedenle söz konusu edilen mezarların bulunduğu yerde, anıt mezarlar inşa edilmesini içtenlikle temenni ediyorum.

Ben birkaç kez Özbekistan topraklarında bulundum. Bu seyahatlerden birinde, Harezm’e gidip, muhteşem tarihi mekânları gezdim, gördüm, ama doyamadığımı yazarsam, okurun lütfen inanmasını isterim.

               

İlk Özbekistan seyahatim tarihi Semerkand kentinden başlamıştı. Özbek Yazarlar Birliği’nin konuğu olarak gittiğimSemerkand hava alanında beni, Vural Berdiev karşılamış, Semerkand Oteli’ne götürüp, yerleştirmişti

SEMERKAND

Vural’labirlikte Semerkand caddelerini dolaşırken, bana şu bilgileri vermişti: 1968 yılında Semerkand’ın kuruluşunun 2500. yıldönümü kutlanmıştı. Çok eski bir yerleşim yeri olan kent, 1925-1931 yılları arasında Özbekistan’ın başkenti idi.Kentin çevresindeki kasaba ve köylerle birlikte nüfusu 2 milyon civarından idi. Yaz aylarında sıcaklık 45 dereceye kadar yükseliyor; kışın ise eksi 20-25 derece oluyordu. Babür’ün eserinde bahsettiği “Semerkand Pazarı” burada kuruluyor; İpek Yolu buradan geçiyordu. UNESCO burada “Afrasiyab Müzesi” ni kurmuştu; zira burası “Maveraünnehr’in merkeziydi. Bilindiği gibi Maveraünnehr; Amuderya ile Sirderya arasındaki toprak parçasıydı.

Orta Asya’nın tam ortasındaydım;  Kişilikleri ve yarattıkları eserlerle kıvanç duyduğumuz pek çok büyük Türk burada yaşamışlardı. Örneğin büyük Türk bilgini, Uluğ Bey burada, 1428 tarihinde, dünyaca ünlü rasathaneyi inşa ettirmişti. Yüksekliği 1 142 40, eni 46 metre olan 3 katlı yapının, kütüphanesi ve kullanılan araç-gereçler, hâlâ buradaydı. Bugün bilginlerin saptamalarına göre Uluğ Bey’in ayı ve yıldızları gözetleyerek yaptığı saptamalarda çok az yanılgı payı vardı. Uluğ Bey, 9 yaşında Semerkand’a egemen olmuş; dinî terbiye almış ve bu terbiyeyi yaşama biçimi hâline getirmişti. Ama yeniliklere de açıktı; ama bu tavrı yüzünden, 40 yıl hüküm sürdüğü Semerkand’da, 27 Ekim 1449’da başı kesilerek öldürülmüştü!.. 1908’de Rus bilgini Viyetkin, Buhara pazarında eski kitaplara bakarken bir vakfiye bulmuş ve bundan edindiği bilgiyle rasathanenin yerini tespit etmişti. 1964’te Uluğ Bey Müzesi açılmıştı. Onun hakkında çok sayıda kitaplar yayımlanmış; Özbekistan’da yaşamını konu alan bir opera ve drama yazılmış; film çevrilmişti.

Şahi Zinde Uluğ Bey döneminde inşa edilen bir mozoleler külliyesinin adıydı.  Buraya “Tirik Şah” (Diri Şah) da diyorlardı. Mozolelerde Timur’un kız kardeşleri ve yakın akrabaları medfundu. Kabirler ve binalar, orijinal hâlleriyle muhafaza ediliyorlardı. 500 yıldır binaların sağlam ve çinilerin boyalarının dahi bozulmadan kalmasına hayret etmemek mümkün değildi.

Orta Asya’nın en eski camisinin, Bibi Hanım Camii olduğu söyleniyordu. Timur zamanında, 1399-1404 yılları arasında inşa edilmişti. Bibi Hanım, Timur’un karısı ve en sevdiği hatunu idi. Avluda 10 bin kişi namaz kılabiliyordu. Avlunun ortasındaki büyük taş rahle dikkati çekiyordu. Rahlenin etrafı, Kur’an ayetleriyle süslenmişti. Vaktiyle bu rahle üzerinde duran Kur’an-ı Kerim, Taşkent müftülüğünde muhafaza ediliyordu. Aslında, avlunun üç yanında ibadete açık olmayan üç cami daha vardı.

Babürname’de kaydedilen Semerkand Pazarı’na, Siyab Kolhoz Pazarı diyorlardı. Bu eski Pazar yeri düzenliydi ve malların cinslerine göre tanzim edilen bölümler vardı.