DİYARBAKIR’IN SİYASİ VE DİNİ TARİHİ (12)


Genellikle mahallenin bir bölümünde Müslümanlar,
diğer bölümünde ise başka dini
gruplar ikamet etmiştir. 1870 tarihli ilk resmî
sayıma göre; Diyarbakır şehir merkezinde yerli
kütüğe kayıtlı nüfus 21 bin 372 kişi olup;
bunun 9 bin 814’ü islam, 11 bin 508’i gayr-i
müslimdir. 1877 tarihli salnamede ise, şehir
merkezi nüfusu 6 bin 793’ü gayr-i müslim, 5
bin 258’i Müslüman olmak üzere 12 bin 51
olarak veriliyor. 1894 yılına ait nüfus verilerinde
ise, Diyarbakır ve merkez köyleri dâhil nüfus
66 bin 117 olarak görülmektedir. Bunun 45
bin 38’i Müslüman, 21 bin 79’u gayr-i müslimlerdir.
Ali Emiri de, 1912 yılında yapılmış
nüfus sayımına göre Diyarbakır vilayetinin genelinde
tespit edilen rakamları vermektedir.
Bu sayıma göre Müslümanlar nüfusun yüzde
80’ini, gayri Müslimler de nüfusun yüzde
20’sini oluşturmaktadır. Bu yüzde yirmilik oran
Hıristiyan, Yahudi, Yezidî gibi unsurların tamamının
toplamıdır.
Ali Emiri, aynı yerde köylerin dinlere
göre dağılımını da vermektedir. Buna göre 3
bin 350 köyün 296’sında Gayri Müslim ve
Müslümanlar bir arada yaşamaktayken 183’ünde
sadece gayri Müslimler yaşamakta, geriye kalan
köylerde ise Müslümanlar yaşamaktadır. Diyarbakır’da
geçmişte mevcut olan inançlar arasında
Şemsilik inancının da olduğu daha önce
belirtildi. Fakat Şemsilerle ilgili yapılan çalışmaların
azlığı ve bu inancın günümüzde kalmamış
olmasından dolayı Şemsilik ile ilgili
doyurucu bilgilere rastlanmaz. Aksine yazılan
eserlerde birbirinden çok farklı bilgiler vardır.
XVII. yüzyılın başlarında Diyarbakır’a
gelen Polonyalı Simeon seyahatnamesinde,
Şemsiler hakkında şu bilgileri vermektedir:
“Mardin Kapısı’nın dışında gördüğümüz bir
putperestlik tapınağının Şemsilerin ibadetgâhı
olduğunu anladık. Şemsiler evvelce her cumartesi
günü orada toplanarak akşama kadar yer içer,
karanlık basınca ışıklar yakarak bir müddet
dua ederler, sonra da ışığı söndürerek putperestlik
devirlerinde olduğu gibi hayvani bir surette
birbirine sarılıp baba kızı, kardeş hemşiresi,
anneler de çocukları ile cinsi münasebette bulunurlardı.
Erzurum Çingeneler diyarı olduğu
gibi, burası da Şemsilerin merkezidir. Bu
işlerden haberdar olan bir beylerbeyi, onları
yanına çağırarak kendi ibadetgâhlarına devamı
menetmiş, bilâhare de bunların namazları olmadığını,
Ermeni, Yahudi ve Rum mezheplerinden
hiç birine merbut olmadıklarını ve yalnız
Ermenice konuştuklarını anlayınca, tekrar yanına
çağırarak hangi mezhepten olduklarını sormuş.
Onlar Ermeni olduklarını söyleyince, beylerbeyi:
“Öyle ise ya Ermeni kilisesine veya camiye
devam edin, aksi takdirde hepinizi kılıçtan geçiririm”
diye tehditte bulunmuştur. Şemsiler
yalvararak ve rüşvet vererek Ermeni Kilisesi’ne
gideceklerine dair söz verdikten sonra salıverilmişler.
Fakat emre itaat etmeyenin malları
müsadere, kellesi de uçurulacağına dair şiddetli
emir çıkarılmıştır. Böylelikle Şemsilerin tapınağı
boş kalmış, kendileri de İran’a, Süryani memleketine,
Tokat’a, Merzifon’a ve daha başka
yerlere dağılmışlardır. Burada kalanlar ise, korkularından,
kendileri namına kiliseye gitmek
üzere Ermenilere ücret vermeğe, bazıları da
gayr-ı ihtiyari cumartesi günleri nöbetle bizzat
kiliseye gitmeğe başlamışlar.