TÜRKSOY, 2023 Yılını Türk Dünyasının Kültür Başkenti olarak Azerbaycan’ın Şuşa kentini ilan etmişti. Azerbaycan'ın tarihi, kültürel, sosyo-politik yaşamının merkezlerinden biri olan Şuşa, bu kez de Doha’da toplanan İslâm İşbirliği Teşkilatı tarafından, 2024 yılında, İslam Dünyasının Kültür Başkenti ilan edildi.
Defalarca gittiğim Azerbaycan’da, resmen Azerbaycan’a bağlı ve özerk bir bölge olan Karabağ’a girebilmek mümkün değildi. Ama benim Türk yürekli gardaşlarım Prof.Dr.Refik Zeka Handan ve Akademik Feramez Maksudov beni Karabağ’a götürüp gezdirmişler idi.
Üç otomobilden oluşan konvoyumuzla Karabağ’a gitmiş, tamamen Ermeni egemenliği altındaki başkent Hankendi’nin ününden geçerek, dağ yolundan döne dolaşa yükselip Şuşa Kalesi’ne ve yaylasına ulaştık.
Hankend’den geçişte bir hayli gerilen Refik; Karabağ’a hâkim tepeden aşağıya doğru bağırarak; “Sen alçak! Benim başımdan tacımı mı almak istiyorsun? Şuşa Azerbaycan sultanının tacıdır!...” diyordu. Sözcük anlamı şişe olan Şuşa, 18. yy’da Penah Han’ın ilgisiyle gelişmiş ve bu nedenle vaktiyle buraya “Penahkend” de denilmiş.
Şuşa’da Cıdır Düzü’ne çıkıp dağları, vadiyi, ırmağı, ormanı, kasaba ve köyleri kuş bakışı seyrettik. Örneğin Hankend’den yaklaşık 500 metre yüksekteydik. Buradan birçok mağaralar görülüyordu. Şuşa Hanı İbrahim Han (18. yy), Ağa Mehemmet Han Kaçar’a karşı Şuşa vadisinde mağaralarda saklanmış.
Cıdır Düzü, Kafkas dağlarının doruğunda, bir futbol sahasından daha büyük bir alandı. Sanki özel olarak düzenlenmiş gibiydi, ama düzlük doğaldı ve bu nedenle Cıdır Düzü deniliyordu. Eskiden burada atlı cirit oyunları oynanıyormuş. Düzlüğün altındaki Taşaltı Deresi de sırıl şırıl akıyordu.
Acıkmıştık. Cıdır Düzü’ndeki Harı Bülbül Millî Yemekhanası’nda karnımızı doyurduk; sonra da Şuşa’yı gezdik. Şuşa’da 13 bin kişi yaşıyordu. Bunların 1000 kadarı Ermeni, diğerleri Türk’tü. Yani Şuşa, katıksız bir Türk kentiydi. Ne yazık ki o tarihte bu güzel ve tarihimiz için son derece önemli olan kent, Ermeni işgali altında idi!...
Şuşa’daki kadim bir camiin ibadete kapatılarak Şuşa Tarih Müzesi’nin kurulmuş olmasına bir yandan üzülürken öte yandan hakikaten fevkalade güzel bir müzenin düzenlenmiş olmasına sevinmiştim. Buradaki belgelerden birisi, Ermenilerin, Azerbaycan topraklarına ayak basmalarıyla ilgiliydi. Müzedeki etnografik ve folklorik malzemeler de Türk kültürünün özgün örnekleriydi.
Şuşa’da ziyaret ettiğim mekânlardan biri de Vagif Anıt Kabri idi. Ünlü Azeri bilgin Molla Penah Vagif için, o tarihlerde görkemli bir anıt mezar inşa edilmiş ve törenle açılışı yapılmıştı. Müzeye bağlı olarak bakımı ve koruması yapılan anıt mezarda görevli olan Gönül Sabir gızı Bağırova, bilgiler verirken bana; “Komünist gazetesinde sizinle yapılan röportajı okudum. ” dedi ve ekledi; “Siz orada günde 24 saat bana az geliyor, çalışmalarımı tamamlayamıyorum, dediniz, bu sözünüz çok ilgimi çekti…” Gönül Hanım bana müze defterini de imzalatmıştı.
Şuşa’nın yüz akı olan bir yer de İsa Bulağı idi. Orman içerisindeki bu güzel dinlenme yerinde, nefis bir de bulak akmakta ve suyu içilmektedir. Aslında Ağdam kentinde buluşmayı tasarladığımız; fakat görüşemediğimiz Nurettin Aliyev’in dostları Paşa İskenderov ve Abbas Eyvazov Nasıroğlu ile İsa Bulağında buluştuk. Yine masa donatıldı; yine Feramez’in mükemmel tamadalığında (sofra beyliği) yemek yedik. Feramez, Nurettin Aliyev’den söz ederken; “Öğrencilerimin 69’u bir yana, Nurettin bir yanaydı…” dedi. Nurettin’in kayınbiraderi Faik Mamedov ise; “Bu günler bizim için bayramdır. ” derken, bir gerçeği yansıtıyordu. Gerçekten hepimiz, bayram coşkusu içindeydik. O sırada Şuşalı Türkolog Kadir İsmayılov geldi ve doğru bana yaklaşarak; “Sizi Bakü’den tanıyorum, kadim Türk yurdu Karabağ’a hoş geldiniz. ” dedi.
Yemekten sonra araçlarımıza binip yola çıktık. Mingeçevir kentini kuş bakışı seyrederek Kür nehri üzerinde kurulan hidroelektrik santraline ulaştık. Buradaki gölün uzunluğu 35 km imiş, ama o günlerde 2 km daha eklenmişti. Buradaki barajın, bölgeyi, hatta komşu ülkeleri de aydınlatan büyük bir baraj olduğunu söylediler. O arada ünlü şair Mikail Müşfik’in, “Mingeçevir Destanı” adlı bir eserinin mevcudiyetini öğrendim.
Karabağ, tüm Azerbaycan’ın şah damarı idi. Buradan Cabbar Karyağdıoğlu, Şuşalı Seyid Şuşinski, Şuşalı Han, Bülbül, Sara Hanım, Kadir Rüstem, Niyazi Takizade, Fikret Emirov, Hacıbeyli sülalesinden Üzeyir, Sultan, Zülfikar, Ceyhun beyler; Bedelbeyli sülalesinden Efrasiyab, Şemsi, Ferhad beyler; Molla Penah Vagif, Natevan, Zakir, Reşid Beybutov, Cemil Bey Emir, Ağaoğlu Ahmet ve Samed beyler; Mirmuhsin Nevvab, Süleyman Eleskerli, Latif Kerimov, Mehdi Memet gibi ünlü insanlar yetişmişti. Bu şahısların hemen hemen hepsi de müzisyendi. Derler ki; “Karabağ’ın çocukları, musiki makamlarıyla ağlarlar!... ”
Vaktiyle Azerbaycan’a başkentlik etmiş Berde’den geçerken duvarlarda, artık anlamını da önemini de yitirmiş olan sloganların yazılı olduğunu gördük. Örneğin; “Emeğe eşg olsun!” yazısı, ne demek oluyordu?... Nitekim Gorbaçov da bunun anlamsız olduğunu bildiği için; “Kaldırın bunları!” demiş. O günden itibaren de eskiye lanet okumaya başlamışlar. Özellikle Stalin her yerde ve herkes tarafından lanetlenmekteydi. Onun dönemindeki faşist baskılarla ilgili dosyalar açılıp açıklanmaktaydı. Buna rağmen, Bakü’de, kimi Stalinistleri görüp şaşırıyordum.
Karabağ topraklarında ilerlerken yolumuzun üzerindeki yerleşim birimlerinin adlarını okuyordum; Güllüce, Yenikend, Hüseynli, Ağdam, Etyemezler, Göktepe, Kuloğlular, Hocalı, Haçın Çayı, Gerbend, Cevahirli, Kengirli, Ahmedevar… Ve Askeran. Kanlı olayların cereyan ettiği kent. Her şeyiyle Askeran Kalesi tüm ihtişamıyla gözlerimizin önünde…
Azerbaycan’ın ebedi lideri Haydar Aliyev’in şu sözü çok anlamlıdır: “Biz, iki devlet, bir milletiz!...” Gerçekten öyleyiz. Azerbaycan’a yaptığım ilk seyahatte bir Milletvekili bana, “Siz Osmanlı iken bir Türk’tük!...” Bu gün bu söylemler, artık gerçek olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin desteğiyle, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin işgal edilmiş Karabağ toprakları kurtarılmıştır.
Tarihi ve turistik Şuşa şehrimiz de özgürlüğe kavuşmuş olup, Türk ve İslâm Dünyasındaki yerini almıştır. Geçen yıl Türk Dünyası’nın enine boyuna tanıdığı Şuşa, bu yıl da İslâm coğrafyasındaki halklar tarafında gezilip görülecektir.
Şuşa Gevher Ağa Camii