Diyarbakır’da görevli olduğum yıllarda, birkkaç kez Mardin’e gittim. Oradan, Suriye hududundaki Nuseybin kasabasına da giderek, orada kaçak mal satan dükkânlardan alışveriş yaptım. Hududun karşı yakasında olan Suriye’nin Kamışlı kasabasını seyrettim.
***
30 Temmuz 1967 tarihindeki ilk Mardin seyahatimde günlüğüme şunları yazmışım:
Mardin 31 bin nüfuslu bir il merkezi, ama kocaman bir köy manzarası arzediyor. Dağların tepesine, eteklerine kurulmuş bir şehir. Maalesef işsizliğin çok oluşu, nüfusun beslenmeye ve kalkınmaya kifayet etmemesinin en somut örneğidir,Mardin…
Geniş bir ova varken, neden dağın tepesine ve eteklerine kurulmuş, Mardin? İncelenmeye değer. Evler taştan ve tamamen Arap tarzında inşa edilmiş ve ediliyor. Hiçbir evin üzerinde çatıyok. Halkın hemen hemen % 90’ı kaçakçılıktan temin edilen kazanç ile maişetini temin ediyor. Fakirlik ve zaruret göze çarpıyor. Bu nispette dilenci var, Mardin’de.
Askeri birlikler de olmasa daha da sefalete düşecekler. Esasen en güzel ve modern yapılar Hava Radar Mevzii Komutanlığı personeline ait lojmanlardır. Geniş bir sahayı tarayan NATO Shape Radarı da eski Mardin Kalesi’nin tepesine kurulu… Çok yakın olan Suriye dahil, bütün Arap devletlerinin bu radar vasıtasıyla kontrol edildiği muhakkak.
Halkın ana dili Arapça ve Kürtçe gibidir. Zira her yerde bu diller konuşulmaktadır. Halkın dini üzerinde de derhal tereddüte düşmek mümkün. Zira cami kadar da kilise var. Camiler de minareleri de tamamen Arap tarzında yapılmış.
Şehir içinde birkaç modern bina yapılmış. Ancak bunlar hep kamu kuruluşlarına ait binalar.
Mardin’de hoşuma giden tek şey, muazzam bir maket üzerine dikilmiş olan Atatürk heykelidir. Fakat maalesef bu helkelin bulunduğu betonlanmış saha, çocukların oyun sahasına döndürülmüş ve bakımsızdır.
Diyarbakır’a 96 km. mesafede olması, bu büyük il ile sıkı ilişki kurulmasını sağlamıştır. Mardin-Diyarbakır arasında sürekli taksi dolmuşlar ve otobüsler çalışmaktadır.
Doğu bölgemizin ne denli ihmal edildiği ve bu ihmal neticesi, Doğuluların, kalben Türkiye’den ne denli koptuğunun en somut misalini, Mardin’de görmek, maalesef mümkündür.
Mardin, Hristiyanlığın bir kolu olan Süryani’liğin merkezidir…Süryaniler’in ruhani lideri olan Metropolit Hanna, Mardin’e sekiz km. mesafede olan Süryani Kadim Manastırı’nda yaşamaktadır. Ben bu zat ile tanıştım. Bana hem Manastır’ı gezdirdi ve hem de Süryanilik ile ilgili bilgiler verdi ve bu konudaki bir kitabını armağan etti.
Mardin’de dışarıdan gelmiş bulunan memur sınıfı ile, yerli Mardin’liler, birbirlerinden kopmuş bir şekilde yaşamaktadırlar. Öğretmen gibi meslek sınıfına mensup olanlar için ise görev yapmak pek güçtür. Zira sınıfta kalan bir öğrenci, gözünü kırpmadan öğretmenini tehdit edebilmektedir. Zira Mardin’de, bütün doğuda olduğu gibi, silah taşımak bir sorun değildir ve herkes silahlıdır!...
Mardin’in diğer şehirlerle irtibatı karayolu iledir. Demiryolu 10 km. uzaktadır ve şehre asfalt yolla bağlıdır.
Mardin’de de kaçak eşyalar serbestçe satılabilmektedir.
Süryani Kadim Manastırı’nda Metropolit Hannaile.
Sol başta oturan bu satırların yazarıdır.
Mardin, Hristiyanlığın bir kolu olan Süryani’liğin merkezidir…Süryaniler’in ruhani lideri olan Metropolit Hanna, Mardin’e sekiz km. mesafede olan Süryani Kadim Manastırı’nda yaşamaktadır. Ben bu zat ile tanıştım. Bana hem Manastır’ı gezdirdi ve hem de Süryanilik ile ilgili bilgiler verdi ve bu konudaki bir kitabını armağan etti.
Mardin’de dışarıdan gelmiş bulunan memur sınıfı ile, yerli Mardin’liler, birbirlerinden kopmuş bir şekilde yaşamaktadırlar. Öğretmen gibi meslek sınıfına mensup olanlar için ise görev yapmak pek güçtür. Zira sınıfta kalan bir öğrenci, gözünü kırpmadan öğretmenini tehdit edebilmektedir. Zira Mardin’de, bütün doğuda olduğu gibi, silah taşımak bir sorun değildir ve herkes silahlıdır!...
Mardin’in diğer şehirlerle irtibatı karayolu iledir. Demiryolu 10 km. uzaktadır ve şehre asfalt yolla bağlıdır.
Mardin’de de kaçak eşyalar serbestçe satılabilmektedir.
Süryani Kadim Manastırı’nda Metropolit Hannaile.
Sol başta oturan bu satırların yazarıdır.
NUSEYBİN
Mardin’e 1968 yılında yaptığım ikinci seyahatte, yeni yeni modern binaların yükseldiğini gördüm. Ancak bu binalar banka, turistik otel, ceza ve tevkif evi gibi zorunlu olması gereken yapılardı. Oysa Mardin’e çok daha başka maksatlar için gerekli binalar yapılmalıdır. Örneğin fabrika gibi, okul gibi…
Mardinli Arap’tır. Bu itibarla olacak Suriye’ye karşı zaafı ve özlemi vardır. Suriye’yi Türkiye’den daha üstün görmektedir. Zira Türkiye’nin her yerini Mardin gibi zannetmektedir. Ya tüm doğunun ihmal edildiğini bilmemekte ya da bildiği için Türkiye’den kopmaktadır.
Hükümetlerimiz Doğu’nun sorunlarını ne zaman ele alacaktır, bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa, bölge insanının gittikçe Türkiye’den soğuması ve bir gün patlayacak olmasıdır. Zannederim sorunun önemi büyüktür…
15 Mart 1968 tarihinde Mardin’e yaptığım seyahatte Nuseybin’e de gittim.
Mardin’e bağlı ve merkeze 60 km. mesafede bir hudut kasabasıdır, Nuseybin… 1965 yılı nüfus sayımına göre burada sekiz bin civarında insan yaşamaktadır.
Nuseybin çevrede, Kilis vb. gibi kaçakçılık şehri olarak tanınır ve öyledir de. Halkın tüm geçim kaynağı kaçakçılıktır. Bir Suriye kasabası olan Kamışlı ile arasında çok az mesafe vardır. Nuseybin’lilerle Kamışlı’lılar akrabadırlar ve sık sık birbirlerini ziyarete giderler. Ziyaret için Kaymakamlıktan alınacak birkaç saatlik ya da üç günlük izin vesikası kâfidir.
Nuseybin, tipik bir şark kasabasıdır. Geri kalmış, bakımsızdır. Halkın büyük çoğunluğu, özellikle de kadın ve çocuklar Türkçe bilmezler. Buradaki ana dili, bir çeşit Arapça’dır. Türkçe bilenler bile daha rahat konuşabilmek için Arapça’yı tercih ederler. Tabii burada Kürtler de vardır ve onlar da ana dillerini konuşurlar.
Mayın döşeli olmasına rağmen sınırdan Suriye’ye canlı hayvan kaçırmakta ve oradan da Türkiye’ye Çin, Japon vb. gibi ülkelerden gelen malları, yine kaçak yolla getirerek satarlar. Bu işte büyük kâr vardır. Ne var ki bu işten paranın büyüğünü ağalar, beyler ceplerine indirir, kaçakçılığı yapanlar ise az bir miktar kazançla yetinirler.
Nuseybin’den Suriye’ye geçmek çok ama pek çok kolay olmaktadır. Sınırın mayınla döşeli ve Jandarma teşkilatının sık takibine rağmen… Bu nasıl mümkün olmaktadır? Anlayabilene aşk olsun.
Nuseybin hakkında, şehircilik konusunda bahsedilecek bir husus yoktur. Tipik bir şark kasabası, o kadar…Tek kelime ile kaçakçılık şehri Nuseybin ve bu konuda ciltler dolusu kitap yazılabilir.
***
Daha sonra bir kez daha Nuseybin’e gittim. Bu gezimde hudut kapısından 100 metre ilerideki, bir Suriye kasabası olan Kamışlı’yı seyrettim. Kamışlı 120 bin nüfuslu, ileri bir Arap kasabası. Nuseybin’den fersah fersah ileri seviyede olup, bizim askeri birliklerin kimi ihtiyaçlarını ve motorlu araçların tamiri gibi sorunlarını Kamışlı’dan temin ettiklerini üzülerek öğrendim.
Kamışlı’nın Nuseybin’den üstün seviyede olması, aleyhte propagandaya sebep olmaktadır. Türkiye’den Suriye’ye geçmek, kaçmak çok kolay olmaktadır. Nitekim Suriye tarafında bir köy var ki, kanun kaçaklarının Türkiye’den kaçarak buraya sığınmakta olduklarını öğrenmiştim!...