Ortadoğu, tarihin en eski uygarlıklarına ev sahipliği yapmış, medeniyetin beşiği olarak anılan bir coğrafya.
Ancak aynı zamanda, yüzyıllardır süren çatışmaların, çıkar hesaplarının ve bitmek bilmeyen bir karmaşanın merkezi. Dünya sahnesinde her zaman kritik bir rol oynayan bu bölge, bugün de bitmek bilmeyen bir satranç tahtası gibi.
Petrolün keşfiyle başlayan yeni dönem, Ortadoğu’yu sadece bölgesel değil, küresel güçlerin de ilgi odağı haline getirdi. Bir damla petrol, ne yazık ki bölgedeki barıştan daha değerli hale geldi. Büyük güçlerin stratejik hamleleri, yerel liderlerin kişisel çıkarlarıyla birleşince, halkların kaderi hep belirsizliğe mahkum edildi.
Suriye’de yaşanan iç savaş, Filistin-İsrail meselesinin yıllardır süren çözümsüzlüğü, İran’ın bölgedeki etkisi ve Körfez ülkelerinin güç dengesi… Ortadoğu’da bir sorun biter gibi olurken, başka bir sorun baş gösteriyor. Her taş oynatıldığında, tahtadaki düzen bir kez daha alt üst oluyor.
Ancak, Ortadoğu yalnızca çatışmalarla anılmamalı. Bu topraklar, aynı zamanda muazzam bir kültürel zenginlik, derin bir tarih ve tarifsiz bir ruh barındırıyor. Ne yazık ki bu miras, savaşlar ve istikrarsızlıklarla gölgeleniyor.
Peki, bu satranç tahtasında kazanan kim? Bu sorunun cevabını bulmak zor. Ancak kaybedenin her zaman halklar olduğu açık. Evlerini terk etmek zorunda kalan milyonlarca mülteci, yok olan şehirler, bölünmüş toplumlar… Tüm bunlar, Ortadoğu’nun acı gerçeği.
Belki de bir gün bu coğrafyada gerçek bir barış mümkün olur. Halkların kaderinin satranç taşlarıyla değil, adalet ve eşitlikle belirlendiği bir gelecek hayal edebiliriz. Ancak bunun için bölgesel ve küresel aktörlerin sadece çıkar değil, insan odaklı bir yaklaşımı benimsemesi gerekiyor.
Ortadoğu, geçmişte olduğu gibi gelecekte de dünya dengelerinin şekillenmesinde önemli bir rol oynayacak. Umarım o rol, sadece çatışmalarla değil, barış ve işbirliğiyle anılır. Çünkü bu topraklar, acılarla değil, umudun yeşermesiyle hatırlanmayı hak ediyor.