Barış, her zaman bir seçenek değil, bir hedef olmuştur. Türkiye’nin son yıllarda izlediği yeni barış politikaları, geçmişin acı izlerinden dersler çıkararak geleceğe umutla bakma çabası olarak değerlendirilebilir.

Ancak barışın inşası, yalnızca silahların susmasıyla değil, tüm toplumun gönüllü bir şekilde birbirini anlaması ve uzlaşmasıyla mümkündür.

Yeni barış politikası, uzun yıllardır devam eden çatışmaların ardından bir yeniden yapılanma sürecini işaret ediyor. Ancak bu politikalar, sadece resmi açıklamalardan veya hükümet kararlarından ibaret değil. Gerçek barış, her bir bireyin ruhunda ve kalbinde başlar. Toplumun farklı kesimleri arasındaki yaraların sarılması, yalnızca sözlerle değil, somut adımlarla olmalı. Bu adımlar arasında, diyalog kurma, adaletin sağlanması ve mağdurların haklarının verilmesi yer almalıdır.

Bugün barış süreci, belki de hiç olmadığı kadar zorlayıcı bir dönemde. Ülke, yıllardır süren çatışmaların ardından toplumsal uzlaşıyı sağlamak için bir fırsatla karşı karşıya. Ancak bu süreç, sadece üst düzey yöneticilerin çabalarıyla değil, her bireyin bu hedefe katkı sağlayarak barışa dair güven inşa etmesiyle mümkün olacaktır. Bu, birçoğumuzun göremediği, ama her birimizin yaşadığı, zorlayıcı bir süreçtir.

Barışın yolu, uzlaşmak ve birlikte var olmak isteyen insanların kararlılığıyla inşa edilir. İnsanların birbirini anlaması, ötekileştirmeden farklılıkları kucaklaması ve korku yerine güveni tercih etmesi gerekir. Bu, hem toplumun geneline yayılan bir kültür olmalı hem de devlet politikalarına yansımalıdır. Yani gerçek barış, karşılıklı saygı, eşitlik ve hoşgörüyle mümkündür.

Türkiye’nin yeni barış politikası, uzun bir yolculuğun başlangıcını işaret ediyor. Zorlu ama mümkün olan bir yolculuk. Bu süreçte tek bir şeye odaklanmak gerekir: İnsanların bir arada huzur içinde yaşaması için yapılması gereken her şey. Barış bir seçim değil, bir ihtiyaçtır. Eğer bu yolu hep birlikte, adım adım yürürsek, hem bireysel hem toplumsal anlamda gerçek barışı inşa edebiliriz.