Din-Mitoloji ilişkisinde Mitolojinin Din Üzerindeki Etkisi-71
Zembilfüroş mitosu su sekildedir:
Bir padisahın çok yakısıklı bir oğlu varmış.
Binbir nazla büyütülen bu çocuk yiğit bir delikanlı
olmuş ve evlenmis. El bebek gül bebek yetiştirilen,
hastalık, ölüm gibi kavramlara yabancı olan bu
delikanlı, zaman zaman babasının veziriyle ava
çıkıp eğlenirdi. Yine bu av eğlencelerinin birinde,
sürekli gidip geldiği yol kenarındaki mezarların
birinden çıkmış bir kuru kafa görür. Ölüm ve ölü
kavramlarını bilmeyen genç, bu kafatasını alarak
dikkatle inceler sonra da vezirle arasında şöyle
bir konuşma geçer:
- Vezir, sen bunun ne olduğunu biliyor musun?
- Bu ölmüş bir insanın kafatasıdır Şehzadem.
- Ölüm ne demektir?
- Şehzadem, her insan ve her canlı, bir süre yasadıktan
sonra ölecektir ve mezara gömülüp, bu
hale gelecektir.
- Bu ölenler aç mı kalmışlardı, niçin öldüler?
- Senin dedelerin padişahtılar, onlar da öldüler
Şehzadem. Ölüm; zengin-yoksul, genç-ihtiyar dinlemez,
bir gün gelir herkesi bulur.
- Yani vezir, bir gün ben de ölüp bu hale mi geleceğim?
- Evet, Şehzadem, günü geldiğinde sen de, ben
de hepimiz öleceğiz.
Bu konuşmadan sonra çok duygulanan ve dünyanın
geçiciliği karşısında uzun uzun düşünen
Şehzadenin yüreğinde, ilahi bir aşk uyanır. Saraya
döndükten sonra ağlayarak secdeye kapanır ve
tüm dünya nimetlerinden vazgeçerek kendisini
Allah yoluna adamaya karar verir. Bu kararını hanımına
da söyler. Hanımına saltanatını, zenginliğini
elinin tersiyle itip bundan böyle kendi emeğiyle
geçineceğini, kendisinin de bu yoksul hayata katlanma
gücü varsa beraber gelmesini, zenginlikten
vazgeçemeyecekse ayrılabileceklerini söyler. Hanımı,
Şehzadeye kendisinin de onunla geleceğini
ve iyi günde olduğu gibi kötü günde de yanında
olup onun yoksul hayatını paylaşacağını bildirir.
Hanımıyla birlikte ülkesinden ayrılan Şehzade,
memleket memleket gezerek zembil (sepet) yapıp
satmaya ve hayatını böyle kazanmaya başlar. Bir
yandan da sürekli Allah’a ibadet eden Şehzadenin
zamanla çocukları da doğup büyümeye baslamışlar.
Çok yoksul olan bu ailenin, sırtlarındaki eski giysilerinden
baska bir şeyleri yokmus. Şehzade ve
ailesi bir gün Silvan’a gelip yerleşirler. Şehzade,
sokaklarda zembil sattığı için onu “Zembilfüroş”
yani “Sepet Satıcısı” şeklinde isimlendirirler.
Yoksul sepetçi, sokaklarda sepet satarken bir
gün, Silvan Beyi’nin güzel hanımı, sarayın penceresinden
onu görür. Bu yakışıklı ve yoksul gence
bir görüşte âşık olur. Sırrını yanındaki hizmetçilere
açar. Onu sarayına getirtmek için zembil satın
almak bahanesiyle hizmetçilerden birini gönderir.
Beyin karısı, zembil satın almak bahanesiyle
yanına getirttiği Zembilfüroş’la yalnız kalmak,
birlikte olmak ister. Allah korkusu ve ilahi aşk
duyguları içinde bulunan genç, hanımın bu dileğini
geri çevirir.
Hanımın bütün tekliflerini geri çeviren Zembilfüroş
kalkıp gitmek isteyince, çaresiz kalan
hanım, kocasının mevkiini kullanır:
- Öyleyse seni yakalatıp, tutsak edeceğim, der.
Kadının elinden kurtulamayacağını anlayan
delikanlı, elini yüzünü yıkamak ve abdest almak
için izin ister. Adamın kaçmasından korkan Köşk
Hatunu, onun ayağına bir ip bağlayarak ucunu da
kendi eline alır ve bir ibrik verir. Zembilfüroş, kalenin
en yüksek burcuna çıkar. Burada çevresine
bakınan ve düştüğü oyunu düşünen genç, hiçbir
kurtuluş yolu kalmadığını anlayınca ağlamaya
baslar. Şah-ı Kudret’e yakarır:
- Ya Delile’l- Hairin! Beni bu zahmetten, sıkıntıdan,
günaha düşmekten kurtar! Ey Rahmeti
bol Yaratıcım! Ey kalplerdekini ve gizli her şeyi
bilen Rabbim! Sen, bütün sırları bilirsin. Sefkat
kapısının en büyük açıcısısın. Her şeyin Halık’ı
sensin, beni helak olmaktan koru! Cercis’i, Eyyub’u,
Yusuf’u onca zahmetten kurtardın. Saltanat verdin.
İbrahim’e ateşi serin yaptın, Musa’yı denizden
kurtardın, on iki yol açtın O’na. Yunus’u balıktan
alıp tekrar Dünya’ya vasıl ettin. İnancım yalnız
Sana’dır. Nuh’u ve kendisine inananları beraber
kurtardın, asiler, şakiler hepsi denizde kahroldu.
Biliyorum ki sen hep uyanıksın ve işitirsin. Ben
günaha girmemek için burçtan atlayacağım diyerek
kendini burçtan aşağı bırakır.
Cebrail, Allah’ın emriyle, Zembilfüroş’a bir
zarar gelmeden onu havada tutar ve sert bir sekilde
yere çarpmaktan korur. Zembilfüroş, hiç yaralanmadan
yere düştüğünü görünce secdeye kapanır.
Rabbine kendisini bu günahtan koruduğu için sükreder.
Bir süre sonra ipi çeken hanım, adamın
yerine ibriğin geldiğini görünce, onun kaçtığını
anlar ve çok üzülür. Sonraki günlerde kıyafet değistirerek,
günlerce şehrin sokaklarında dolaşır,
sonunda delikanlının oturduğu evi bulur. Bir gün
adam evde yokken, gidip karısıyla konuşur.