Mesela, bu şehrin bir zamanlar kıraathaneleri vardı, kütüphane görüntüsünden ziyade sanki kütüphane idi, buralarda bulundurulan kitaplar insanları bilgilendirir, hayata bakış açılarını, ufuklarını genişletirdi, mutlaka oyun oynamak için gelmezdi insanlar buralara..
Sözü kahvehanelerden ‘çayhane’lere getirmek istiyor ve diyorum ki gerçekten “çayhanelerimiz vardı” bu mekânlar günün ışıklı zamanlarında çevrelerindeki esnafa çay hizmeti verirdi, hatta esnaf sabahleyin dükkânını açmazdan önce ‘Halis-Muhlis’ kardeşlere gider, kahvaltılık yağını, peynirini, ekmeğini alır ve çayhaneye gelirlerdi.
Kendisine tertemiz bir tepsi verilir, malzemesini üzerine kor ve kahvaltı çayı getirilerek kahvaltısını yapması kolaylaştırılırdı, yani bir nevi lokanta, ya da pastane ne derseniz deyiniz öylesi bir hizmet verilirdi buralarda…
Kahvaltı çayı mutlaka açık çaydır, eğer kişi karnını doyurdu ise kendisine ‘keyif çayı’ verilirdi ki bu çay demli bir çaydı.
Ulu Cami çevresinde bulunurdu çayhanelerin çoğu, bunlar sabahın erken saatlerinde yani sabah namazıyla açılır, en geç yatsı namazı vaktinde kapanırlardı, ancak, ramazan ayı girdiğinde ise gündüzleyin açılmaz, iftara yakın saatte demlikler kömür ateşinin üzerine bırakılırdı.