İnsan Etçil Mi Yoksa Otçul Mu? -1
İşte geldik zurnanın zırt dediği yere! Birileri sürekli olarak İnsanların etçil varlıklar olduğunu ve hayvanları yemesinin doğası gereği normal bir davranış olduğunu, hatta "et" yemezse sağlıklı kalamayacağını söyleyip duruyor.
Bunun, gerçeği yansıtıp yansıtmadığına gelin birlikte bakalım...
Biz insanlar fizyolojik olarak kesinlikle etle beslenmeye uygun yapıda değiliz. Anatomik yapımız ve sindirim sistemimiz, milyonlarca yıl boyunca meyveler, kuruyemişler, tohumlar ve sebzelerle beslenerek evrimleştiğimizi göstermektedir. Evrim teorisyeni Charles Darwin de dahil olmak üzere, birçok bilim insanının görüşleri bu yöndedir.
Et yeme alışkanlığımız buzul çağında ortaya çıkmıştır. Nitekim buzul çağında, ana besinlerimiz olan bitkiler ve kuruyemişlere ulaşamayınca etçil hayvanların avlarından arta kalan leşleri tüketmeye başladık. Buzul çağı sonrasında ateşin de bulunmuş olması ile bu kötü alışkanlığı devam ettirdik.
Etçil değilsek neden azı dişlerimiz var, diyenler olacaktır. Evet, insanların azı dişleri vardır, çünkü insanlar meyvecildir ve sert kuruyemişleri de yerler. Azı dişleri, meyveleri ısırıp koparabilmek için vardır. Yani sanıldığı gibi azı dişlerimiz "et" yemek için değildir. Örneğin etçillerde var olan azı dişleri, diğer dişlerinden uzundur. Lakin bizim azı dişlerimiz otçulların ki gibidir, diğer dişlerimizden uzun değildir.
Bunun dışında; insanın ağzı, avını yutabilmek için etçillerinki gibi açılmaz. Yiyeceğini aç- kapa hareketiyle değil de, otçullar gibi geviş getirme hareketi ile dişleriyle öğütür.
Bağırsak yapımız da otçullarınki gibidir. Uzun yapıdadır. Oysaki etçillerin bağırsak yapısı, çabuk çürüyen bir gıda olan eti, bir an önce sindirip dışarı aktarabilmek için kısadır. Ortalama 1 metre civarındadır. Otçullarda bağırsak yapısı, sindirimi yavaş olan bitkileri, lifli gıdaları sindirebilmek için daha uzundur. Ortalama 6 metre civarı. Et yiyen insanlar, eti tam olarak sindiremez, bağırsaklarında zararlı bakteriler oluşur ve bu da bağırsak hastalıklarına sebebiyet verir. Et yiyenlerin dilleri kirlidir, nefesleri kokar dışkıları düzensizdir.
Midemiz ince ve güçsüzdür. Mide salgılarımız eti çözündürmez. Karaciğerimiz ise etteki azotu uzaklaştıramaz. Bu sebeple et tüketenler gut, romatizma ve sinir hastalıklarına yakalanırlar.
Canlı hayvanlar insanların ağzını sulandırmaz. Canlı bir kuzuyu görünce eminim ki herkes onu iç güdüsel olarak sevmek isteyecektir. Yapılan araştırmalar da insanların canlı bir hayvan görünce iştahlarında bir artış olduğunu göstermiyor.
Bir çocuğun yanına tavşan ve elma koyarsanız, tavşanı sevip elmayı yiyecektir. Eğer et yemek bizim için içgüdüsel bir durum olsaydı, bebek muhtemelen tavşanı yemeye çalışacaktı.
Bir hayvanı avlayabilecek pençelerimiz yoktur. Mesela bir tavşanı çıplak ellerimizle yakalayıp parçalara ayırarak çiğ çiğ yiyemeyiz, kanı ile susuzluğumuzu gideremeyiz. Eğer bunu yapabiliyorsanız, etçil olduğunuz konusunda haklısınız! Lakin bizler hayvanları koşup çıplak elle değil de gelişmiş araçlarla, silahlarla avlayıp baharatlayıp soslayıp tuzluyor ve pişiriyoruz. Eti ancak böyle yiyebiliyoruz.
İnsanlar etçil hayvanlar gibi kan kokusunu kilometrelerce uzaktan alamaz. Veya gece görüşü için uygun değildir göz yapımız. Otçullar gibi deri yoluyla terleriz. Etçiller ise ağız/dil vasıtası ile vücudunun ateşini dengeler. İnsanlar da otçullar gibi, suyu emerek içer. Dilini kullanmazlar etçiller gibi.
Görüldüğü üzere insanlar kesinlikle etçil varlıklar değildir. Otçullara daha yakınız. Hatta bildiğin otçuluz işte. Sürekli olarak etçil olduğumuzu ve aslanların da et yediğini söyleyen güruhun "aslanlığı" , sanırım karşılarında hırlayan bir köpeği görene dektir!