Mezopotamya ve Tarih-1
Günümüzde Güneydoğu Anadolu Bölgesi
olarak tanımladığımız coğrafya, geç antikite veya
erken ortaçağ dönemlerinde Mezopotamya’nın
kuzeyini teşkil ederdi. Greklerin “iki nehir arası”
anlamına gelen bu Mezopotamya terimi ise, kaynaklarını
Doğu Anadolu bölgesi dağlarından alan
Fırat ile Dicle nehirlerinin suladığı iki büyük
nehrin arasında kalan arazileri tanımlamaktaydı.
İnsanlık tarihi boyunca bereketli toprakları sayesinde
toplumların ilgisini çekmiş ve göç almış bu
coğrafya, doğu-batı ve kuzey-güney istikametlerinin
tam merkezinde yer alarak önemli bir geçiş güzergâhı
olarak da kullanılmıştır. Hal böyle olunca
bu kıymetli bölgede mücadele ve çekişme hiçbir
zaman bitmemiştir.
Mezopotamya bölgesi büyük bir arazi olduğundan
dolayı burada hâkimiyet kuran devletler
tabî olarak bölgeyi bazı idari kısımlara ayırma ihtiyacı
duymuştur. Roma imparatorluğu da 298 yılında
İranlılar karşısında kesin bir üstünlük sağlayıp
bölgeyi ele geçirdiğinde, hâkimiyeti altına aldığı
kuzey Mezopotamya’yı bazı idari bölümlere ayırmıştır.
Bu devirde Osrhoene, Sophanene, Arzanene,
Corduene, Rehimene, Moxoene, Zabdicene ve
Adiabene isimlerinde bölgeler karşımıza çıkmaktadır.
Bu idari taksimat yapılırken hangi hususların
göz önünde tutulduğunu kaynaklarımız aktarmasa
da, bölgenin sosyo-kültürel ve ekonomik yapısından
çok, Sâsâni sınırı olan Dicle nehrinin esas alındığı
kesindir. Dolayısıyla buradaki amaç öncelikle sınır
güvenliğidir.
Bugün bölge üzerine çalışma yapan bizler ise
Yukarı Mezopotamya’yı coğrafi olarak iki kısma
ayırmaktayız. Bölgeye hayat veren nehirleri esas
alarak Yukarı Fırat Havzası adını verdiğimiz ve
ağırlıklı olarak Urfa havalisini içine alan bölge ile
Yukarı Dicle Havzası olarak tanımladığımız
Diyarbakır, Mardin, Batman ve yöredeki birkaç
şehri daha kapsayan bölgelerdir.
Yukarı Dicle Havzası da kendi içinde iki ayrı
coğrafi ünite barındırır. Bunlardan ilki, ortaçağın
en önemli şehirlerinden Diyarbakır/Amida
Silvan/Martyropolis ve Hasankeyf/Cephas’ı içinde
barındıran çukurluk ve genelde düz arazisiyle
dikkat çeken Diyarbakır Havzası’dır. İkincisi ise
araştırmacıların Mardin-Midyat eşiği adını verdikleri,
orta yükseklikte bir bölge olan ve batıda
Karacadağ volkanik kütlesinden doğuya Dicle
nehrine kadar uzanan kısımdır ki içinde Mardin
şehrini ve söz konusu yüzyıllarda önemli olan
birkaç kaleyi içeren Tur Abdin bölgesidir.